Hesabım
    Zootropolis: Hayvanlar Şehri
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Zootropolis: Hayvanlar Şehri

    2016'nın muhtemelen en orijinal animasyonu!

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Eğer birkaç yıl önce 2016 yılında ırkçılık gibi ciddi bir meseleyi akıllıca, dengeli ve duygusal bir biçimde, ve hatta ilham veren bir yaklaşımla inceleyen bir filmin bir Disney aile eğlenceliği animasyonu olacağını söyleseydiniz, büyük ihtimalle suratınıza gülerdim. Fakay hiçbir şeye imkansız dememek lazım, çünkü Zootropolis harikülade görselliklerle dolu, heyecanlı bir dedektif hikayesine sahip, komik mi komik bir animasyon sunmakla kalmıyor, ırkçılık ve önyargının ahlaki ve sosyopolitik zararı hakkında o kadar yerinde bir alegori yaratıyor ki, bu filmi izleyecek çocukların onlara benzemeyen veya aynı kültüre sahip olmayan insanlar hakkında daha açık fikirli olabileceklerine inanıyorum.

    Zootropolis’in dünyası, bir zamanlar vahşi olan, fakat zaman içinde evrim geçirerek modern bir uygarlıkta birlikte yaşayan memeli hayranların etrafında oluşuyor. Bu hayvanlar, insanların yaptığı gibi iki ayak üzerinde yürüyorlar, elbise giyiyorlar, işe gidiyorlar, ve akıllı cep telefonlarındaki akılsız uygulamalarla gereğinden çok daha fazla zaman harcıyorlar. Ve aynen insan dünyasında olduğu gibi, önyargı ve ayrımcılıkdan yakınıyorlar. Zootropolis’in kendisi bütün bu hayvanların bir arada yaşadığı metropolitan bir şehir.

    İlk görünüşte bu büyük şehirde yaşam gayet normal ilerliyor gibi, fakat işin derinine indiğimizde av ve avcı hayvanlar arasında bir çelişki olduğunu görüyoruz. Primitif zamanlarda avcı hayvanlar doğaları gereği av hayvanları öldürüp yiyordu, fakat bu modern dünyada bir arada yaşamak zorundalar. Tabii ki avcılar artık avları yemiyor, fakat avcılar her ne kadar nüfusun yüzde onunu temsil etseler de, avlara karşı ayrımcılık yapıyorlar, özellikle mesele hız ve güç gerektiren işlere geldiğinde. Polis memurluğu bu işlerden biri, fakat geçmişte hiçbir avın polis olmaması gerçeği azimli tavşan Judy’nin polis memuru olma hayallerini durduramıyor.

    Aralarında ebeveynlerinin polis rüyasına sırt dönmesini tavsiye etmeleri de dahil olan bütün itirazlara rağmen Judy, polis akademisini bitirir ve Zootropolis’in ilk tavşan polis memuru olur. Judy her ne kadar akademiden en yüksek notlarla mezun olmuş olsa da, sert bizon polis şefi Bogo, Judy’i trafik görevine atar. Bu noktada film, avcıların üstün fiziksel güçlerini kullanarak avlara karşı bariz iş ve sosyal ayrımcılık yaptığını açıkça gösteriyor gibi, fakat Zootropolis’in bol katmanlı senaryosu ırkçılığın her yerden gelebileceğinin üzerinde duruyor. Judy, avcı hayvanların durup dururken vahşi hayvanlara dönüştüğü bir gizemi çözmeye çalışırken önyargıların ister istemez herkeste bulunabileceğinin farkına varıyor.

    Bu açıklamalarla Zootropolis’i ağır ve didaktik bir tona sahip bir ‘ders filmi’ gibi betimlediğimin farkındayım. Evet, film bu meselelerin üzerinden eğlencelik bir animasyona kıyasla gayet ince ve akıllı bir biçimde geçiyor, fakat aynı zamanda baştan sona eğlenceli ve gizemli bir polis prosedüreli yaratırken değişik hayvan türlerine özel esprilerle güldürmeyi de unutmuyor. Adı üstünde tembelhayvanlarla dolu ehliyet ofisi sahnesi yılın en komik sekanslarından birini yaratıyor.

    Bu arada muazzam görselleri de unutmayalım. Zootropolis’i izlemenin en ilgi çekici yanlarından biri en küçüğünden en büyüğüne her tür hayvanın aynı şehirde yaşaması gibi bu kadar karmaşık bir fikri dahiyane bir tasarımla desteklemesi. Şehrin her hayvanın türüne ve boyutuna göre kendine ait kapılar, binalar, ve arabalar sunması, her türün yaşaması için gereken iklime sahip bölgelere sahip olması orjinal bir görsel deneyim yaratıyor. Zootropolis’i tekrar tekrar izlemenin keyiflerinden biri arka planda oluşan şehir manzaralarına dikkat edebilmek olacaktır.

    Pixar bu sene bir kere daha bir devam filmi sunacağına göre yılın en iyi orjinal animasyonu Zootropolis olacaktır tahminimce.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top