Bu gecelerin bir anlamı olmalı..
Yazar: Hande KaraNew York tren garında gece yarısı, bir kadın ve bir erkek karşılaşır. Kadın çantasını çaldırmış ve Boston’a giden gecenin son trenini kaçırmıştır, adamsa cebinde parası olmadığı için, ertesi sabah katılacağı seçmelere kadar tren garında vakit geçirmek zorunda kalan bir müzisyendir. Tam da ihtiyacımız olan karakterde, üstelik yakışıklıdır da. O halde bu yardıma muhtaç genç kadın ile bu yardımsever adam bir araya gelecek ve sabahın ilk ışıklarına kadar birbirlerini tanımaya çalışırken, kendi hayatları hakkında da bazı kararlar vereceklerdir.
Aslında filmin konusundan bahsedince izleyen herkesin aklına Gün Doğmadan Önce, Gün Batmadan, ve Geceyarısından Önce serisinin gelmesi oldukça doğal, zira filmimiz tam da Before serisinin başlangıcı gibi bir giriş yaparak, iki yabancının şehirde geçirdikleri bir geceyi anlatıyor.
İlkbaharda Yenilmezler: Ultron Çağı ile Kaptan Amerika olarak perdede izlediğimiz Chris Evans, Gece Bitmeden ile bu kez kameranın hem önünde hem arkasında. İlk yönetmenlik deneyimi için bağımsız bir romantik filmi seçen Evans, filme aynı zamanda yapımcı olarak da imzasını atıyor.
Evans’a başrolde eşlik eden Alice Eve’in yerine bir başkası olsaydı eminim filmin sıcaklık dozunda büyük bir artış olacaktı. Chris Evans’ın kendisine eşlik etmesi için Alice Eve’i seçmesinin nedeni aslında bir İngiliz olan Eve’in aksanıymış, ancak sonradan karakteri Amerikalı olarak değişmiş. Zira Evans ve Eve arasında maalesef uyumlu bir kimya yok. Tabii bu olmayan kimyaya zorlama bir senaryo da eşlik edince ortaya çıkan manzara ne yazık ki “bir Before Sunrise değil” oluyor. Gece Bitmeden’de izlediğimiz Brooke ve Nick karakterlerinin gece boyunca yaptıkları konuşmalar da, karşılaştırıldığı diğer filmdeki karakterler gibi derin ve sürükleyici değil.
Chris Evans ilk yönetmenlik denemesi olarak pek de kötü bir iş çıkarmıyor aslında. Abartıdan uzak sahneleri, ışık kullanımları, kamera açıları yerli yerinde. Ama filmin genel dokusu inandırıcılıktan biraz uzak ve senaryo da dağınık.
Tüm bunlara rağmen film, birbirini hiç tanımayan bir kadın ve erkeğin yardıma muhtaç olunan bir anda inşa etmeye çalıştıkları güven duygusunu yansıtması ile bile izlenmeye değer. Kimsenin kimseye tahammül edemediği bir çağın içinde yaşamaya debelenirken, film de olsa hala birilerine yardım elini uzatan ve birbirlerini gerçekten dinleyen insanları izlemek güzel, güzelden öte resmen ihtiyaç. Şahsen benim böyle naif filmlere ihtiyacım oluyor ve onları hafta sonunun yalnız akşamlarına çok yakıştırıyorum.