Hesabım
    Benimle Oynar mısın?
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Benimle Oynar mısın?

    İnönü Stadı’nda son bir kez maç izlemek isteyenler için...

    Yazar: Ali Ercivan

    Bir Beşiktaş filmi, sadece fikir olarak bile heyecan verici. Semtin kentsel dönüşüm kıskacında olduğu, İnönü Stadı’nın yenilenmek üzere yıkıldığı, Kamburun Bahçesi gibi semtin ruhunu taşıyan mekanların şık kafe ve restoranlara çevrildiği, Gezi Direnişi’ndeki rolleri sonrası Çarşı grubunun halktan bu denli destek görüp öte yandan hükümet tarafından düşman ilan edildiği böylesi bir dönemde çok daha heyecan verici… Aydın Bulut’un yeni filmi Benimle Oynar mısın? tam da bu meselelere değinmeye çalışıyor işte.

    Dokuz yıl boyunca hapis yattıktan sonra serbest kalan, Esirgeme Kurumu’ndaki kızıyla arasını düzeltmeye ve onunla yeni bir hayata başlamaya çalışan Sibel üzerinden ilerliyor filmin öyküsü. Doğma büyüme Beşiktaşlı Sibel’in kızı da tam bir futbol ve Beşiktaş sevdalısı. Sırf Pascal Nouma hayranlığından dolayı kendi adı Rüya’nın yerine Paskalya adıyla çağrılmayı istiyor. Sibel bir büyüğünün, Şeref Baba’nın evinde kalıyor geçici olarak ve bu süreçte onun oğlu Muzo ile aralarında da bir yakınlaşma başlıyor. Sibel’e küçüklüğünden beri hayran olan Muzo ise çocuk yaştaki Beşiktaşlılara futbol eğitimi veren bir tesis işletiyor ve arazilerini alıp yerine modern bir kompleks inşa etmek isteyen, eski mahallelisi Fatih ile mücadele ediyor. Ve tabii Fatih, aslında Sibel’in dokuz yıl önce hapse girmesine sebep olan kişi…

    Çok melodram öğesi içeriyor gibi gelebilir ilk anda ama öykü gayet sağlam. Ele aldığı tüm temaları doğal bir şekilde kapsayan, kadın erkek dengesini de iyi kuran bu öykünün senaryolaştırılmasında problem var. Çok daha etkili olabilecek sahneler son derece düz ve duygusuz olarak geçip gidiyor ekrandan, diyaloglar zaman zaman birbirine karşılık vermiyor, kimi yan karakterler karikatür boyutunda kalıyor. Bazı detaylar ise son derece kafa karıştırabiliyor. Örneğin, Fatih araziyi almak için sürekli Muzo ile irtibata geçerken sonra birdenbire başka birileriyle görüşüp işi bağlıyorsa, yani Muzo bu denklemde etkisiz elemansa, karar merci değil sadece basit bir antrenörse, daha önce izlediğimiz ikna çabaları neydi o halde? Ayrıca Muzo bu filmin esas oğlanı ise, final bloğunda neden yoktu, neden o entrikanın içine dahil edilmedi?

    Reji gayet temiz ama işi heyecan verici bir sinema filmi yapacak bir şeyler yine de eksik kalıyor sanki… Halbuki mekan olarak, bir plato olarak Beşiktaş semti ne kadar iyi kullanılmış! Ve tek bir istisna dışında oyunculuklar ne kadar iyi! Özellikle de çocuk oyuncu Rüzgar Boyle’dan ne kadar şahane bir performans alınmış! İstisna ise filmin aynı zamanda yapımcısı ve ortak senaristi olan Eyşan Özhim. Başrol oyuncusu bu kadar tutuk ve seyirciye duygu geçirmekten uzak kalınca filmin ağır şekilde zedelenmesi kaçınılmaz zaten.

    Mekan kullanımından oyuncu yönetimine ve ele aldığı önemli temalara kadar birçok başarısı bulunan Benimle Oynar mısın? filminde temel problem bu duygu geçirememe hadisesi diye düşünüyorum. Bu açığı tek başına küçük kızın başarılı oyunculuğu kapatamıyor maalesef. Sibel ile Rüya’nın arasını düzeltebilmek için Muzo’nun aklına gelen fikir, mahalledeki siyah işportacıyı saçlarını da kazıttıktan sonra Pascal Nouma diye küçük kızın karşısına çıkarma ve onu mutlu etme sahneleri mesela, filmde içimizi cız ettiren tek blok. O duygunun filmin geneline hakim olmasını bekliyor insan. Olmuyor. Rüya’nın yüzüne o kadar çok ve çeşitli duygu yansırken film boyunca, Sibel’in yüzünde hiçbirini göremiyoruz ya. Belki ondan.

    Beşiktaş taraftarı bu filme ne kadar ilgi gösterir, kestirmek güç. Böyle bir melodramın futbol seyircisine fazla hitap etmeyeceğini düşünüyorum aslında. Çocukça bir entrikayla çözülen finali de gözlerini devirerek izleyeceklerini… Benimle Oynar mısın?, Çarşı grubunun Gezi Direnişi sırasında Taksim’e yürüyüşü ve parka giriş görüntüleriyle sona eriyor mesela ama izlediğimiz film bu görüntüleri taşıyabiliyor mu gerçekten?

    Yine de hakkını vermek lazım, bu film vesilesiyle İnönü Stadı’na bir kez daha girmek bile hafife alınmayacak bir deneyim. Çekim sürecinde kulüpten ve Çarşı’dan büyük destek alan Aydın Bulut, kamerasıyla birlikte bizi de stadın içine, hıncahınç dolu bir maçın ortasına sokuyor. Şimdi yıkılmış olan İnönü Stadı’na son bir kez girebilmek bile Beşiktaş taraftarı için önemli olacaktır sanıyorum. Zaten Aydın Bulut’un Babaanne adlı kısa filminden beri işlerine konu ettiği bu nostalji duygusu ayakta tutuyor karşımızdaki filmi. Doğma büyüme Beşiktaşlı ve BJK taraftarı biri olarak beni de heyecanlandıran bu gibi anlar oldu. Keşke biraz daha güçlü bir film olabilseydi Benimle Oynar mısın? ve kalbimizde daha özel bir yer edinebilseydi…

    Twitter: aliercivan

    YouTube: Paralel Kurgu

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top