Senaryosunu, George A. Romero'nun aynı isimli filminin (1985) karakter ve konusundan esinlendiklerini "iddia eden" Mark Tonderai ile Lars Jacobson'ın yazdıkları ve Hèctor Hernández Vicens'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Day of the Dead: Bloodline", tehlikeli sahnelerde dublör aktörlerin ön plana çıktıkları "zombi" temalı bir aksiyon gerilim olarak geliyor karşımıza...
Farkındaysanız yukarıdaki girişte senaryo için, kesinlikle uyarlama veya yeniden çevrim değil de esinlenme olduğunu "iddia eden" tanımını kullandık...
Elbette bu benzetmeyi bile isteye yaptık ve bunu yine bu mecrada yorumlayacağımız üstat Romero'nun filmleriyle açıkça kanıtlamak niyetindeyiz de...
Zira filmografisindeki filmlerin tamamı, bir şekilde koleksiyonunda mevcut olan bir sinemasever olarak, başka türlü bir ifadenin; doğrudan Romero'nun kıvrak sinema zekasını kavrayamamış olmak anlamını taşıyacağını düşünüyoruz...
Gelin isterseniz, Max karakterini canlandıran Johnathon Schaech'ın performansı ile görsel efekt ve makyaj sanatçılarının çıkarttıkları işler ile damgalarını vurdukları bu filme biraz daha yakından bakalım...
TV'den, "İnsanlar sokaklarda, şehri birbirine katan yaratıklar tarafından canlı canlı yenilirken, ortalıkta ulusal muhafızlardan eser yok" biçiminde bir "Son Dakika" haberi geçilmektedir...
Dört saat önce, Whittendale Üniversitesi Sağlık Merkezinde, Dr. Beeman (Rachel O'Meara) morgdaki bir otopside, epidemiyoloji bölümü öğrencileri; Abby (Lorina Kamburova), Peter (Luke Cousins), Linda (Debbie Sherman) ve diğerlerinin tersine ölüm nedenini küçük bir hata payı ile doğru tahmin edebilen Zoe Parker (Sophie Skelton) ile beraberdir...
Laboratuvardaki araştırmalarını sürdüren aynı Zoe'nin, her hafta kanındaki antikorları kontrol ettirme bahanesiyle kendisine fena halde askıntı olan hastası Max, yine gelmiş ve oturduğu koltuktaki muayene odasında Zoe'yi beklemektedir...
Max'in sol kolundaki kan alma işlemini tamamlayan Zoe ondan, gördüğünde dehşete düşeceği; üzerine bıçakla "ZOE" adını kazıdığı sağ kolunu da sıvamasını ister...
Neyse ki, son anda olaya müdahil olan arkadaşı Abby, Max'i hastaneden kovarak bir nebze de olsa Zoe'yi rahatlatır...
Ve içkinin su gibi aktığı parti faslına geçilir...
Ancak bira tükenmiştir...
O sebeple morga kadar uzanıp kalan iki fıçıyı da alıp getirmek gerekmektedir...
Bu işte Abby'nin sevgilisi Peter'a, Zoe yardımcı olacaktır...
Morgda Peter'ın soğuk bir şakası ile karşılaşan Zoe, ilk fıçıyı alıp çıkan Peter'ın ardından içeriye giren Max'i karşısında görünce fena halde afallar...
Fakat asıl sürpriz, tecavüz etmek üzere Max'in zorla yere yatırarak üzerine çullandığı Zoe, imdat çığlıkları atmaya başlayınca gerçekleşir...
Çünkü daha bir kaç saat önce otopsisini yaptıkları ölü canlanarak, sarıldığı Max'i ısırarak parçalamaya başlamış ve bu zombi saldırganlığı hali, bir tek Zoe'nin canlı kurtulabildiği hastanenin parti salonuna kadar da sıçramıştır...
Derken...
Söz konusu virüsün tüm dünyaya yayılmasının üzerinden beş yıl geçmiş ve Zoe şimdi, tecrit altındaki yarı askeri bir mülteci kampında, kampın doktoru olarak yaşamaktadır...
Teğmen Miguel Salazar'ın (Jeff Gum) komutasındaki kampın yeni simaları; Shannon (Nadejda Ivanova), Jeremy (George Morales), Alphonse (Mark Rhino Smith), Lucy (Ulyana Chan), Elyse (Shari Watson), Elle (Cristina Serafini), Frank (Atanas Srebrev), Lily (Lillian Blankenship), Jeff (Brian Terrence), Wendy (Teodora Duhovnikova) ve Steve'dir (Terry Randall)...
Bunlardan küçük bir çocuk olan ateşler içindeki Lily'nin rahatsızlığı endişe vericidir ve Zoe'ye göre karantinaya alınmasının yanı sıra öğrencilik yaptığı yıllardan şifresini bildiği Whittendale Üniversitesinin tıbbi malzeme deposuna gidilerek antibiyotik ve benzeri ilaçların alınması gerekmektedir...
Yoksa Lily'nin hastalığının tüm kampa yayılma ihtimali bulunmaktadır...
Zorla ikna edilen Teğmen, Zoe'nin sevgilisi de olan kardeşi Baca'nın (Marcus Vanco) liderlik edeceği küçük bir saha gezisine izin verir...
Ertesi sabah da iki araçla, Baca, Zoe, Lucy, Alphonse, Frank, Derek (Nick Loeb), Thomas (Vlado Mihailov) ve Elyse'den oluşan sekiz kişilik bir ekip olarak yola çıkılır...
Ama çok geçmez ve öndeki araç su kaynatınca yolun, bir zombi saldırısının neredeyse ucu ucuna atlatılacağı, tehlikeli bir bölümünde durularak Lucy'nin tamir edeceği araçlardan inilmek zorunda kalınır...
Oldukça uzun bir zaman kaybının ardından, gecenin zifiri karanlığında üniversitenin eczanesindeki gerekli malzemeler de alınarak dönüşe geçilecekken itiyatlı davranmayı sorumsuzca elden bırakan Zoe; kişisel eşyalarını almak amacıyla ve bir anlam da "Gelin de beni yakalayın" dercesine eski laboratuvarına da şöyle bir uğrayınca, aralarında Max'in de bulunduğu bir zombi sürüsünün saldırısına da yol açmış olur...
O karmaşada Frank hayatını kaybeder...
Yalnız "turpun asıl büyüğü", araçlardan birinin altına asılmak suretiyle tutunarak kampa gizlice sızacak bir zombi biçiminde kapıdadır...
Dakika 34...
Geride sizleri, "Bu kadarı da biraz fazla oldu" dedirtecek saçmalıklarla dolu 56 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
"Olsun ben yine de izlerim" diyenlere de, keyifli seyirler,