Hesabım
    Üçkağıtçı Mortdecai
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Üçkağıtçı Mortdecai

    O bıyığı kes de gel Depp!

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Kimileri onun için “Artık bu filmle kariyerinin sonuna geldi!” dedi,  kimileri “Kendisini tekrar etmekten başka bir numarası kalmadı” gibi sözlerle eleştirdi, hatta bir zamanlar övülen “1001 surat”  sıfatı artık Johnny Depp’i yermek için kullanılır oldu! Elimizdeki malzeme bir sinema filmiyse, onu eleştirmek dünyanın en kolay, yapmak ise en zor işidir. Yılların karakter oyuncusu Depp’in başrolde olduğu taze filmi Üç Kağıtçı Mortdecai, işte tüm bu acımasız kroşelerin arasında, ABD’nin hemen ardından ülkemizde de bu Cuma vizyona giriyor.

    Elimizdeki ansiklopedik bilgi, filmin kendisi de bir sanat simsarı olan İngiliz yazar Kyril Bonfiglioli’nin  4 kitaplık Charlie Mortdecai romanları serisinden uyarlandığını söylüyor. Karşımızdaki filmse esasen bu serinin ilk kitabı olan 1973 tarihli Don't Point That Thing At Me adlı romandan  Eric Aronson tarafından senaryolaştırılmış. Bu veri, Lord Mortdecai’nin henüz açılış sahnesinden itibaren neden bu kadar kitapvari ve çok konuştuğunu da ele veriyor!  İtiraf etmek gerekirse hikayesine ilk 10 dakikada girmekte zorlandığınız film, seyirciyi neredeyse kusursuz diyebileceğimiz görselliği ile yakalıyor. Hong Kong’ta neler olup bittiğini anlayamadan Londra’ya yatay geçiş yapıyoruz ve tüm filme dengeli bir biçimde yayılan şehirler/ülkeler arası geçişler, bu efektli geçişlerin gerçek çekimlerle ustaca harmanlanması seyir keyfimizi kamçılıyor.

    İngiliz aristokrasisini zamanımıza yediren hikayede taşlar yerine oturdukça, Depp’in yer yer abartılı bir oyunculukla canlandırdığı Mortdecai’ya da alışıyoruz. Öte yandan kibirli, züppe ve şımarık Mortdecai’ın aslında bir anti-kahraman olduğunu ve ne yönetmen David Koepp’un ne de Johhny Depp’in bize onu sevdirmek gibi bir derdi olmadığını belirtelim. Kedi-fare oyununa dönen “sanat eseri kaçakçılığı” öyküsünün sunduğu alan içerisinde, fazlasıyla kara mizah kullanılıyor. Ecnebilerin tabiriyle bolca “British Humour*” öğesine maruz kaldığımız yapım, aslında işin içine MI5’ı sokarak pek çok “ulusal güvenlik meselesi” filmiyle inceden de dalgasını geçiyor.  Ayrıca karı-koca Mortdecai arasındaki tatlı çekişmenin bir yan hikaye olarak sunulması, hatta Alistair Marthland (Ewan McGregor) karakterinin işin içine dahil olması, senaryonun özenli tarafları olarak karşımıza çıkıyor.

    Johnny Depp’e o bıyığın gerçekten hiç yakışmadığını bir kenara bırakırsak, Mortdecai karakterinin yakın zaman filmografisinde yer alan Will Caster (Evrim), Frank Tupelo (Turist) ya da  Barnabas Collins (Karanlık Gölgeler) gibi işlerin birkaç tık üstünde olduğunu söyleyebiliriz.  Gwyneth Paltrow’un ‘femme fatale eş’ Johanna’sı fazla şaşırtmazken, fedakar fedai Jock Strapp  rolünde Paul Bettany şüphesiz en çok güldüğümüz ve rolün en çok hakkını veren isim oluyor.  Bu anlamda Charlie Mortdecai ve Jock Strapp ikilisini modern bir Don Kişot ve Sancho Panza’ya bile benzetebiliriz! 

    Charlie Mortdecai‘ın peşinde olduğu kayıp Goya resmi ve ona dair ipuçları şehirden şehire el değiştirdikçe, ritmi iniş çıkışlar yaşayan öykünün sonu fazla uzatılmış olması, filme kısmen puan kaybettiriyor. Ama güçlü sanat ve görüntü yönetmenliği, filmin eksilerini güzel bir göz banyosuyla toparlamayı başarıyor. 

    Nihayetinde karşımızda, iddiasından daha da fazla komedi ve kahkaha sunan bir film var. Hafta sonu Johnny Depp ile eğlenmek isteyenler için sinemalarda!

    *İngiliz Mizahı: Daha ziyade karşılıklı iğneleme üstüne örülü, esprileri keskin zeka gerektiren mizah anlayışı.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top