Hesabım
    A Most Violent Year
    Ortalama puan
    3,1
    10 Puanlama
    A Most Violent Year hakkında görüşlerin ?

    2 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    2 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.066 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    29 Aralık 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da yazan J.C. Chandor'un yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “A Most Violent Year”, bir suç draması olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, 20 milyon dolarlık bir yapım bütçesiyle, yeşil perde ve görsel efekt teknolojilerinin yanı sıra prodüksiyon tasarımcısı John P. Goldsmith ile görüntü yönetmeni Bradford Young'ın uygulamaları sayesinde; 1980'li yılların New York atmosferinin başarıyla yaratılmış olduğu, brüt 12 milyon dolarlık bir hasılat rakamıyla gişeye çakılarak yapımcılarını hüsrana boğduğunu tahmin ettiğimiz bu filme biraz daha yakından bakalım...

    ***

    - Yıl 1981 -

    Hava sıcaklığının -1 derece olduğu karlar altındaki New York'ta, sabah koşusunu tamamlayan Abel Morales (Oscar Isaac); karısı Anna Morales (Jessica Chastain) ile beraber, sahibi oldukları mütevazı boyutlardaki Standard Heating Oil Co. adlı şirketlerine giriş yapar...

    Zira Abel, silahlı güvenlik korumasındaki bir zırhlı araçla getirilen; iki çanta dolusu parayı, şahsen teslim alacaktır...

    Aynı esnada...

    Morales'lerin şirketinin şoförlerinden Julian'ın (Elyes Gabel) kullanmakta olduğu, yakıt sevkiyatındaki tankerlerden birisi; elleri silahlı birer zorba olan Louis Servidio (Christopher Abbott) ve John Dominczyk (Matthew Maher) tarafından, tam da gişe çıkışlarında durdurularak el konulup kaçırılırken, sürücüsü Julian'da fena şekilde darp edilerek otoban başlangıcındaki yolun ortasına atılıverir...

    ***

    Rekabetin yoğun olduğu akaryakıt depolama ve dağıtım sektöründeki işini büyütmeyi hedefleyen Abel, elindeki para dolu çantalarla avukatı Andrew Walsh'un (Albert Brooks) yanına gider...

    Çünkü kendisine amcasından miras kalmış olan ve içinde devasa petrol tankları bulunan tesisin satın alınması işlemleri için; torunu Moishe Mendelsohn'un (Quinn Meyers) refakat etmekte olduğu, giyim işindeki Joseph Mendelsohn (Jerry Adler) ile son bir görüşme daha yapılacaktır...

    ***

    Şöyle ki...

    Eğer kısaca özetleyecek olursak:

    Taraflar arasındaki müzakere olumlu geçmiş ve parasal satış tutarı olan miktarın bir kısmı; nakden depozito olarak ödenmek suretiyle de, sözleşme imza altına alınmıştır...

    Fakat imzalanan sözleşmeye göre Abel'ın, otuz gün içerisinde tamamlaması gereken oldukça zorlu başka koşullarda mevcuttur...

    Başta bankalardan alınacak krediyle ödenecek paranın geriye kalan kısmı olmak üzere, bunların yerine getirilememesi halinde; ödenen para Mendelsohn'lar da kalırken tesis de, bizzat Abel'ın kendisi kadar istekli olan rakibine satılacaktır...

    ***

    Bu arada...

    Polislerin hastaneye getirdikleri, dövülen şoför Julian'ın çenesinin kırıldığını ama Abel'ın şevk ve cesaretinden hiçbir şeyin eksilmediğini de öğreniyoruz...

    O yüzden de ticari faaliyetlerini yasal ve meşru yollar çerçevesinde yürütmek de son derece kararlı olan iş insanı Abel, karısının tüm ısrarlarına karşın; şiddete, şiddetle karşılık vermek niyetinde değildir...

    Üstelik, kimliği belirsiz kent haydutlarınca kaçırılan tanker; deposundaki altı bin dolar değerindeki yakıt boşaltılmış olarak bulunmuş ve polisçe (Chester Jones III) kendisine teslim edilmişken...

    ***

    Ertesi sabah...

    Abel ve avukatı Walsh, yardımını istemek üzere iki yıldır şirketlerini inceleyen Bölge Savcısı Lawrence (David Oyelowo) ile Yardımcısı Lange'ın (Ashley Williams) ziyaretine gittiklerinde; bir hafta sonra, vergi kaçakçılığı ve diğer suçlamalarla ilgili olarak kendilerine dava açılacağına dair olan bilgiyle karşılaşırlar...

    ***

    Derken...

    Kendisiyle aynı kuaförde saçlarını kestiren Abel'ın rakiplerinden, Arnold Kline (Glenn Fleshler) ile de tanışıyoruz...

    ***

    Çok geçmez...

    Abel ile Anna; kızları Catherine (Giselle Eisenberg) ve Elizabeth (Taylor Richardson) ile beraber, yeni evlerine de taşınırlar...

    Ancak...

    Taşındıkları günün akşamında evlerine; Abel'ın hırsız Anna'nın da, rakiplerinin gönderdiği biri olarak nitelendirecekleri bir davetsiz misafir (Phillip Chi) girecek ve peşinden koşturmasına rağmen Abel'ın elinden kurtularak kayıplara karışacaktır...

    Ama kaçarken, elindeki tabancayı; bir sonraki gün oynarken, Catherine'in bulacağı bahçeye düşürecektir...

    ***

    Neyse...

    Satış ekibine yeni genç elemanlar (Ben Rosenfield, Nick Bailey ve Jenilyn Rodriguez) ekleyerek, onlara satışın incelikleri konusunda ders de verirken; koltuk değneklerinin yardımıyla yürüyebilen Julian'ı, hastaneden çıkartarak evine kadar götürür Abel...

    ***

    Uzatmayalım...

    Abel ile Anna işyerinde, Catherine'in bahçede bulduğu tabanca hakkında sohbet ederlerken avukatları Andrew Walsh; Bölge savcısının, aralarında kantar hilesi yapmak ve geliri düşük beyan etmek gibilerinin de yer alacağı on dört suçlamayla, dava açacağı haberiyle çıkıp gelir...

    Ki böylesi bir durum, Morales'lere kredi vereceği düşünülen bankaların, heveslerinin kaçmasına neden olabilecek ve böylelikle de; Joseph Mendelsohn'un depozitosu da ödenmiş olan tesisi, rakiplerinin eline geçebilecektir...

    Dakika 32...

    Vizyona girdiği yıl sinema salonunda izlediğimiz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; Morales çiftinin, rakipleri ve Bölge Savcısı Lawrence karşısında verecekleri amansız ölüm kalım mücadelesiyle ters köşe bir sürprizi de bünyesinde barındıran, 93 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Keyifli seyirler,
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    21 Nisan 2015 tarihinde eklendi
    Öncelikle ismine bakarak değerlendirmemenizi öneririm filmi. Ortada bir "violence" var evet, ancak bu ilk akla gelen şekliyle bir şiddet değil. Yani bu "en şiddetli senede" insanlar sokaklarda birbirleriyle çatışmıyor, vurdulu kırdılı dövüş sahneleri ve takla atan arabalar yok. En azından film bunları konu almıyor diyelim. Onun yerine son derece durgun bir tempoda ilerleyerek, "olgun" bir atmosfer oluşturuyor. Oscar Isaac harika bir performans sergilemiş. Abel rolüne kusursuz biçimde girmeyi başarmış. İşini, ailesini ve hepsinin yanında onurunu korumaya çalışan bir adam. Bir "işveren" profili aslında. Ancak dediğim gibi, işini ve ailesini korurken, onu sektörün diğerlerinden ayıran çok farklı bir tercihi var: kişisel ve mesleki onuru. "Temiz" çalışma ve biraz daha abartırsak "helal kazanç" elde etmenin peşinde Abel, 1981 New York'unda. Film boyunca aslında bir yandan "kapalı kutu" olarak kalan eşi (Chastain) hem destekçisi hem köstekçisi. Düşük tempoya rağmen gerilim, başarılı müzik kullanımının da katkısıyla sürekli bir yükseliş halinde. Final çarpıcı evet, ancak bana biraz abartılı geldi diyebilirim. Kesinlikle sırıtmıyor veya filmin genel kalitesinden bir şey götürmüyor, ancak film ve karakterlerin genel akışına birebir uygun değil gibi. Ve bu çarpıcı sahnedeki ufak bir sahne, aslında filmin tek başına özeti niteliğinde. Kapitalist dünya...
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top