Kalbinin kilidini nasıl açarsın?
Yazar: Ekin LimoncuPrince Avalanche ve Pineapple Express filmleriyle gönlümü kazanmış Amerikan bağımsız sinemasının öne çıkan isimlerinden David Gordon Green’in yeni filmi Manglehorn Türkçe adıyla Hayallerimdeki Kadın kendini kendi içine kilitleyen bir çilingirin hikayesi. 40 yıl boyunca sevdiği kadını unutamayan ve ona durmadan mektuplar yazan Angelo Manglehorn’un farklı olmayan ama bir şekilde izlenebilen hüznüne şahit oluyoruz.
Kariyerinde düşüşler yaşadığına dair söylentiler çıkmaya devam ederken usta oyuncu Al Pacino’yu son zamanlarda yalnız veya sorunlu karakterlere bürünmüş görüyoruz. Bu bir tesadüf mü yoksa Pacino bilerek mi bu rolleri kabul ediyor bilmiyorum. Manglehorn’u izlerken Jack Nicholson’ın başrolünde oynadığı About Schmidt filmi aklıma geldi. Jack Nicholson da bu filmde yalnız, karısını kaybeden bir adamı canlandırıyordu. Büyük oyuncular kariyerlerinin sonlarına doğru böyle filmler seçiyor olabilir mi? Ne olursa olsun şüphesiz Al Pacino yaşayan en büyük oyunculardan biri.
Manglehorn sinema tarihinde defalarca işlenmiş bir konuya sahip. Sevilen kadının uzun yıllar unutulamaması temasına pek çok kez rastladık ancak önemli olan aynı konuyu farklı bir şekilde ekrana yansıtabilmek. Ne yazık ki Green bunu başaramamış ve Pacino’nun kusursuz oyunculuğu filmi kurtaramamış. Dram filmlerini izlemeyi seven biri olarak Manglehorn bana birçok açıdan yetersiz geldi.
Filmin en büyük sorunu her şeyi yüzeysel olarak işliyor olması. Tek karakter üzerinden ilerleyen filmde sürekli bocalamalara rastlıyoruz. Senarist Paul Logan’ın senaryo üzerinde kurduğu dramatik yapı yetersiz kalıyor ve film boyunca diyaloglar tekdüze ilerlemeye devam ediyor. Filmde farklı ve kayda değer olan detaylar üzerinde daha fazla durulmuş olsaydı belki de çok farklı bir film izliyor olabilirdik.
Film ne bir olay ne de bir durum üzerine kurulu. Daha doğrusu Green, filmi olaylar ve durumlar dizisi çerçevesinde şekillendirmek isterken bu isteğinden gitgide uzaklaşmış.
Al Pacino canlandırdığı karakterin portresini iyi çizebilen, seyirciyi bu portrenin karakter özelliklerine ve derinliklerine doğru çekebilen bir oyuncu. Yönetmen filmde Al Pacino’nun canlandırdığı Manglehorn’un içinde yaşadıklarına daha çok odaklanabilseydi, insanın iç sesini muazzam bir şekilde kelimelere döken Dostoyevski’nin herhangi bir romanını okumuş gibi hissedebilirdik.
Filmin belki de en güzel ve en önemli mesajlarından biri, bu yaşlı ve yalnız adamın ıskalayıp geçtiği küçük mutlulukların hepimizin hayatında olduğu ve etrafımızdaki insanlarla kuracağımız olumlu ilişkilerle belki de bir süre sonra bu mutlulukları görmezden gelemeyeceğimiz.
Green’in filmlerinde daha önce gördüğüm farklı detayları bu filmde görebilseydim kesinlikle Manglehorn’u daha çok sevebilirdim.
twitter.com/ekinlimonj