En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Deniz O.
Takipçi
170 değerlendirmeler
Takip Et!
4,0
22 Ocak 2016 tarihinde eklendi
Bir tehlike karşısında iki temel reaksiyona sahibiz. Ya savaşırız ya da kaçarız. Korku kaçmamıza, öfke ise savaşmamıza yardımcı olur. Asıl problem, bu iki tepkinin de hayatta kalmak için yeterli olamadığı durumlardır. Bazen ne kaçabilecek durumdayızdır, ne de savaşacak kadar güçlüyüzdür... Özellikle de fiziksel ve duygusal olarak daha zayıf olduğumuz çocukluk döneminde.
Bir ceylan yavrusunun aslana yakalanmak üzere olduğunu hayal edin. Ceylan tam yakalanmadan önce tamamen paralize olur ve yere ölü gibi düşer. Bu bedenimizin verebileceği üçüncü tepkidir. Beden savaşmak veya kaçmak üzere enerjisi azami düzeydeyken birden donar kalır. Bu onun tekrar kaçmak için bir fırsat arayabileceği bir ortam yaratırken, aynı zamanda aşırı düzeye gelen stres ve acıya karşı bir koruma sağlar. Bu beden için çok fazladır.
Hayvanlar böyle bir durumdan kurtulursa eğer, sonrasında tüm bedeni titreyerek kalan fazla enerjiyi atıyor. Bu aşamada insanın zekasının bir yan etkisi gibi, mantık devreye giriyor ve tehlike ortada kalmadığı ve ‘donma' tepkisinden dolayı kendisi de fazla etkilenmediği için ya kendini kahraman sanıyor veya bu anının fazla tesirlerinden kurtulmak üzere anıyı tamamen koruma altına alıyor ve zihinde rafa kaldırılıyor. Bu olayı tetikleyecek herhangi bir durum için alarm zillerini çalıyor.
Bir süre sonra her şey yolundaymış gibi yaşarız, belki bizi tetikleyen birkaç durumdan uzak dururuz o kadar. Ancak içten gelen bir dürtü bunu dönüştürebilmemiz için bizi dürter durur. Yaşanan travmatik olayları hatırlatan veya benzer tepkiler vereceğimiz başka olaylar bizi kovalar durur.
The Dressmaker filminin kahramanları, çocukken arkadaşını öldürmekle suçlanan ve köyden sürülen Myrtle ile bu olaylardan sonra ruhsal sağlığı yerinde olmayan ve köyde yalnız yaşayan Myrtle’nin annesi Molly’dir. Yıllar sonra Paris’ten Avustralya'daki küçük köyüne geri dönen Myrtle, artık sıra dışı bir terzi ve moda tasarımcısıdır. Bir güç onu köye geri getirmiştir. Önceleri annesi Molly onu hatırlayamaz. O da bunu kafasından silmiştir. Myrtle ise annesine yardım etmeye ona çorba içirmeye çalışır. Öte yandan Myrtle eski olayları araştırıp olanları hatırlamaya çalışırken, yeteneği ile ona sırtını dönen bazı insanların hayatlarını değiştirmeye başlar.
Köyün sistemi tekrar hareketlenmeye başlar; aile sistemimiz gibi küçük köyler de kendi içinde bir sistem oluşturur. İçindeki daha küçük sistemler birbirlerini etkiler. Bazen ölen biri bizi etkiler, bazen eski bir hesaplaşma, bazen de yok sayılmaya çalışılan kişiler. Her sistemde olduğu gibi, sistemik hareketler dinamiktir, bir etkinin nasıl bir sonuç yaratacağını kestirmek zordur. Sonucun zamanı, şiddeti ve boyutu belli olmaz ama mutlaka bir değişim olacaktır.
Dönüşüm yolculuğunda benzer travmaları olan kişileri hayatımıza çekeriz, bazen adına sevgi deriz, bağlanırız, çünkü ilk defa biri bizi bu kadar çok anlıyordur. Lakin dönüşüm gerçekleşmedikçe kader değişmeyecek ve olması gerekenler olacaktır. Benzer bir durumu da Teddy’ye aşık olduğunda yaşar Myrtle...
Köyün diğer bir vurucu durumu ise, adına toplumsal kurallar dediğimiz kalıplaşmış davranışlara ve değerler uymaya çalışan ve hatta bunlara inanan insanların nasıl kendilerinden vazgeçtikleri ve gerçekleri saklamaya çalışmalarıdır. Özellikle de feminen tarafını gizlemeye çalışan Çavuş Farrat bunun muazzam bir örneğidir. En sonunda taşıdığı yükün bedeli öder ve özgürleşir...
Bu film başlı başına bir sanat ve dram. Çok etkileyici. Senaryo, kostümler, ortam, makyaj... herşey o kadar bir bütün ki birden bu küçük kasabanın içinde buluyorsunuz kendinizi. Etkileyici senaryosu da sizi sıkmadan yaşatıyor bu sanatı. Kesinlikle izlenmesi gereken ender filmlerden.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.