Hesabım
    Düşlerin Terzisi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Düşlerin Terzisi

    Bir kasabaya yeniden dönüş hikayesi...

    Yazar: Banu Bozdemir

    Düşlerin Terzisi Avustralya'nın çöl ve yalnızlık ikliminden fazlaca etkilenerek yazılmış masalsı başlayan, absürd devam eden ama sonrasında içinde de fazlaca geçirdiği gibi lanete bağlayan bir film. Tabii öncesinde bir roman. Rosalie Ham tarafından yazılan kitap bir ilk kitap olmanın zaaflarını taşıyor. Bir büyüme hikayesinin keyifli ve trajik sonuçlarını anlatmaya çalışıyor. Film muhafazakar ve bir o kadar da sevgisiz kalmış kasaba halkının yüreklerini değil ama görünüşlerini yumuşatan terzi Tilly Dunnage (Kate Winslet) etrafında dönüyor. Film bizi hem bir lanete hem kadere hem de sevgiye inandırmaya çalışşa da biraz nafile bir çaba olarak kalıyor. 1950'li yıllarda geçen film atmosferini küçücük bir kasabadan yana kullandığı için, kıyafetlerin de yardımıyla dönem havası hep hakim.

    Biraz vicdanları yumuşatma ama bunu başaramayınca bütün gemileri yakma hikayesi filme tapılası bir özellik katmıyor baştan söyleyelim, sadece ilgi çekici duruyor. Film küçük kasabalarda unutulmayan hikayelere, yıllarca yaşatılan kin duygusuna, çocukluk anılarının bitmeyen tekrarına gönderme yapıyor ama bir yandan da Tilly Dunnage'in etrafı rengarenk donattığı kıyafetlerle de bu duygudan intikam alıyor gibi. Tilly çocukken gitmek zorunda kaldığı kasabasına döndüğünde insanları etkileyecek tek malzemesi ipleri, kumaşları ve renkleri. Hatta bu renk cümbüşüyle insanları etkiliyor da.

    Onları renklerin cazibesiyle ve diktiği kışkırtıcı elbise modelleriyle kendisine çekiyor, çektiğini zannediyor ama sonuç hep çocukken yaşanan bir olayın trajik muhasebesine gelip dayanıyor. Ondan sonrası verilenleri alma vakti oluyor. Filmin karakterlerinden dolayı mizahi bir yanı da var. Dram ve mizah sürekli yer değiştirerek filme bir akış katmaya çalışıyor. Sonuçta yıllarca her şeyi içine atıp kuruyan kasaba Tilly ile birlikte büyük bir patlama yaşıyor hem içinde hem de dışında.

    Kitabın nostaljik bir havası yok, filmde bunu aynı ayarda turmaya çalışmış. Bir kasabada büyüdüyseniz bu kadar uzun boylu değil belki ama küçük bir atmosferde sıkışıp kalmanın duygusunu hep yaşarsınız. Hele de size diş bileyen insanlar varsa. Kitap 2000 yılında yayımlandığı için dönem duygusu da küçük bir kasaba sınırlarında kalıyor gibi. Ama Tilly'nin dünyanın dört bir yanını dolaşarak aldığı feyzler ancak o dönemde çıkar. Yoksa günümüzde modanın etki alanları internet ve televizyondan alınıyor ancak. Filmin buna dair ufak bir söylemi de var gibi.

    Sonuçta Düşlerin Terzisi kasabasına annesi ve yanlış anlaşılmaları düzeltmek için dönen bir kadının yarattığı renkli dünyanın nasıl da geri teptiğini anlatıyor. Ama filmde roman uyarlaması olmasından kelli bir yavanlık var. Yani hikaye her seyi hızlıca anlatıp bağlıyor gibi. Bu da sindirilmemiş bir hal yaratıyor. O yüzden sonundaki taşıran damlanın etkisi de absürd hatta biraz gereksiz kalıyor.

    Filmin atmosferi gereği ufak Western sızıntıları barındırdığını söylemek mümkün. Ama çok ciddiye alınır bir tarafı yok. Film dünyaya açılmış bir kadının kasabasında yarattığı değişim rüzgarını ateşlemesi. Bazen işler yolunda gitmez ve hayata kaldığın yerden devam edersin modu hakim, tabii her şeyi yok ettikten  sonra!

    Twitter.com/BanuBozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top