Herkesin bildiği ve sevdiği, ünlü futbolcu Pelé'nin hayatını anlatan bu film, iyi ve kötü yanlar ile dolu. Pelé'nin çocukluğundaki futbol sevgisi, ginga tekniğini dünyaya sevdirmesi ve milli takıma nasıl girdiğinin hikayesini anlatıyor kısaca.
Normalde bunu pek yapmam ama bu film için bir istisna yapmak istiyorum, kötü yanlarından başlayacağım ilk önce. Öncelikle bu filmdeki oyunculuklar kötü değildi ama kesinlikle çok daha iyi olabilirdi. Performanslar bana biraz klişe geldi ve de belki de bu konuyla ilgili en büyük sorun da, bu kişileri canlandıran yabancı dil konuşan oyuncuların İngilizce konuşmaya çalışmalarıydı. Bu yüzden oyuncuların aksanı size garip geliyor ve filmin içine de bir süre boyunca giremiyorsunuz.
Bunun dışında bu filmden de yaratıcı bir şeyler beklememenizi öneririm, başarıya ulaşma konulu filmlerinin neredeyse tamamının uyguladığı, belli bir formülü işleyerek ilerliyor kısaca. Yani bu filmin başı da, sonu da belli.
Ayrıca filmin epey eksik sahnesi de vardı. Bazı karakterlerin motivasyonları tam olarak ortaya koyulmamış, birkaç mantık hataları göze batıyor... Filmin bir de bu tarz sorunları vardı.
Son olarak da filmin tam olarak seyirci kitlesini belirleyemedim. Filmin ilk 25 dakikası tam bir çocuk filmi olarak ilerliyor, bundan hemen sonra da çocuklara fazla dramatik gelecek bir sahne yaşanıyor ve sonra da film birdenbire Pelé'nin hayranlarını seyirci kitlesi olarak alıyor. Bu yüzden bu filmi sadece eğer Pelé'nin hayranıysanız veya kafanızı yormadan izleyebileceğiniz güzel bir film arıyorsanız izlemenizi öneririm.
Şimdi bu kadar kötü şey yazdığıma göre, bu filmin epey kötü olduğunu düşünüyorsunuzdur. Aslında hayır! Pelé: Bir Efsanenin Doğuşu beni epey şaşırttı doğrusu. Hiçbir fragmanını izlemeden bu filmi sinemada izlemeye karar verdim ve film süresinde hiç sıkılmadan ekrana kenetlendim. Yukarıda saydığım yanların bir kısmını zaten çoğu filmde görmeye alıştık, bu yüzden bu film için pek de fazla bir sıkıntı yaratmadı. Ortaya çok başarılı bir iş olmaktan uzak bir seyirlik çıkmış sadece, o kadar.
Oyunculukların zayıflığı, eksik sahneler vesaire bir yana, film bütün bu sorunlara rağmen ortaya izlenebilir bir iş çıkarmış ve bunun da tek bir nedeni var: Anı yaşatmış. Bu filmi izlerken Pelé'nin hikayesine ortak oluyorsunuz ve her ne kadar bilindik olsa da, film sizi sürüklemeyi başarıyor. Ve her anı dolu dolu geçiriyor, istediği sahnede yaşatmak istediği duyguyu yaşatmayı başarıyor.
Bunun dışında filmin mesajlarını ve Vincent D'Onofrio'nun oyunculuğunu da beğendim. Mesajlar, filmi daha hoş ve izlenebilir bir hale getirmiş doğrusu. D'Onofrio'yu da yeniden görmek çok güzeldi doğrusu. Onun oyunculuğu hep hoşuma gitmiştir zaten. Bu filmdeki rolü de pek büyük olmasa da, elindeki materyalden en iyi sonucu çıkarmayı başarmış. Bu filmin en hoş yanlarından birisiydi.
Kısacası, eğer filmin eksikliklerini yok sayarsanız ve hiçbir beklentiniz olmadan bu filmi izlerseniz, epey eğlenceli vakit geçireceğinizi düşünüyorum. Ortaya çıkan çok başarılı olduğunu söyleyemem ama izlenebilirliği olduğu kesin. Eğer sinemada izleyecek bir film bulamıyorsanız, Pelé: Bir Efsanenin Doğuşu sizin için hoş bir alternatif olabilir. İyi seyirler.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Yaşanılan anı seyirciye yaşatması.
+ Vincent D'Onofrio.
+ Hoş mesajları ve kurgusundaki detayları.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Belli bir formülde ilerleyen, bilindik senaryo.
- Yabancı oyuncuların filmde İngilizce konuşmaya çalışmaları seyirciyi filmden biraz uzaklaştırıyor.
Edison "Edson" Arantes do Nascimento. Nam-ı değer Pelé. İlk başta arkadaşları tarafından takılan bu lakap hoşuna gitmese de dünya onu bu adla tanıyor. Pelé: Birth Of A Legend adından da anlaşılacağı üzere yaşayan bir efsane olan Pelé’nin hayat hikayesini anlatıyor. Hikaye bize hiç de yabancı değil. Fakir bir aile, imkansızlıklar, ağır yaşam koşulları, inatçı bir çocuk, çocukları için her şeyi yapmaya göze alan anne ve baba.
Onun adı, Edison "Edson" Arantes do Nascimento... Bilinen ismi ile Pelé... Filme göre Pelé ismi, onunla dalga geçen çocuklar tarafından konulmuş bir isim. O, Brezilya’nın varoşlarında büyüyen fakir bir ailenin oğlu... Henüz 9 yaşındayken, Brezilya’ya kupa kazandırmaya söz vermiş bir çocuk... Bir değil tam üç Dünya Kupası ile kırılması zor bir rekoru elinde tutan bir efsane...
Pelé belki de hem en çok tanınan ve en çok sevilen futbol yıldızlarından biri... 17 yaşındaki Pelé, ailesindeki imkansızlıklara rağmen, nasıl Brezilya Milli Takımı’na seçilmiş? Hikaye tam 8 yıl önceye dayanıyor; dokuz yaşında çıplak ayakları ile futbol oynayan Pelé, yerel bir turnuvada Santos’un yöneticilerinden birinin dikkatini çeker. Bu kişi Pelé’nin ailesine kartını bırakır. Bir süre, bu kişiyi kimse aramaz. Ancak anne daha fazla dayanamaz ve bu kişi ile irtibata geçer. Böylece, Pelé, Santos’un alt yapısında çalışmaya başlar. İsyankar ve biraz da öfkeli olan Pelé’nin en büyük destekçisi babasıdır.
Anne, bize hayat enerjisi verir; baba ise bu enerjiye hayatta yön verdiren kişidir.
Görünen o ki, maddi imkanlar olmasa da, Pelé, anne ve babasından gerekli desteği almıştır... Babası ona meyveler ile top kontrolünü geliştirmesi sağlarken, diğer yandan öğütler verir: “Eğer profesyonel olarak oynayacaksan, kim olduğun konusunda utanma hakkın yok.” “Zamanla kavganın kendisine güvenmeyen insanların çözümü olduğunu anladım.”
Pelé, hem Santos takımında, hem de Brezilya milli takımında başlarda zorlanır. Takımı Avrupalılar gibi oynatmaya çalışan teknik adamlar, Pelé’yi olmadığı bir kalıba sokmaya çabalarlar. Öyle anlar gelir ki, Pelé zihnini boşaltır ve topla bir olmuş bir şekilde bildiği tarzı ile oynar... Hem de çok genç olmasına rağmen... Hikayenin gerisini herkes biliyor; kariyerinde 1283 gol ile sıra dışı bir rekor... Pelé: “Her şeyi muhteşeme çeviren, bizim anormalliğimizdi.”
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.