Su gibi akıyor. Fikirleriyle, bunları işleyişi ile, oyuncuları ile ilk dakikalardan itibaren seyirciyi yakalayan, son derece yalın görünen bir şekilde işlediği konuyu, daha doğrusu içine düştüğü ikilemleri seyirciye aktarabilen güzel bir film. Son yılların görülmesi gerekenlerinden. Daha ön planda olması gerekirdi aslında üzerinden geçen süreyi göz önüne alırsak. Bazı eksikleri ve kimi yerlerde dibine kadar Hollywood kokan bir yapısı var, ancak kendinizi kaptırıp bunlara çok takılmazsanız keyif alırsınız.
Aslında film ateistleri yadırgamak adına yapılmış ve onlara ruh varlığını ıspatlamaya çalışmış bir film. Ama bir bakmışsın sapık bir fikir olan reakarnasyona sizi inandırmaya çalışıyor. Gerçek dışı bir kurgu elbet. Ancak senaryo güzel. Üstelik bilim adamı olmak demek "s*lak" olmayacağın anlamına gelmez demek der gibi bir mesaj veriyor insana.
Film, moleküler biyolog Ian'ın bir araştırmasının üzerinden gidiyor. Yıllar boyu insanları gözlerinin fotoğrafını çeken Ian, her insanın iris tabakasının farklı olduğuna dikkat çekerek gözün evrimini kanıtlamaya uğraşır. Film daha çok Tanrı-bilim arasındaki ilişkiye dair bir tez sunar nitelikte. İlahi taraf mı, kanıtlar mı sorgulamasını sevenler için önerilir.
Film ile ilgili detay için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.
Türü bilim kurguymuş evet doğru bilim ile başlayıp saçma bi kurguyla son buldu. Film tatlıydı güzeldi ama bu kadar övülecek bi yanı yok. spoiler:
Yönetmenin amacı reenkarnasyonun doğruluğunu ispatlamakmış ama verdiği delil yani asansörden korkması çok yetersiz ben size daha büyük bi delil sunayım salominanın sofi olduğuna dair. Sofi ilk defa gördüğü bi adamla tuvalette birlikte oldu... salomina ise hiç tanımadığı bi adamın arabasına binip onunla otel odasına tek başına gitti... ikiside aynı aptal bu aptallık gösteriyorki salomina kesinlikle sofidir. Reenkarnasyon gerçektir bilim boştur gözler herşeyi anlatır.spoiler:
Anlatacaklarım bu kadar güzel başlayıp güzel bitmedi ayrıca bir sürü gereksiz cinsellikle film uzatılmış heralde aşkı cinsellik sanıyo bunlar yazık
Astrid Berges-Frisbey hatırına izlediğim ilk başlarda sıkan fakat sonuna doğru acayip saran güzel bir bilim kurgu filmi. Düşündürüyor, "Acaba olabilir mi?" dedirtiyor. Başarılı.
Senarist, yönetmen, yapımcı Mike Cahill, üçüncü kez yönetmen koltuğuna oturup insanlık tarihinin gelişimsel evrimini kıyasıya çatışma içinde bırakan Kök (I Origins) adlı filmi sinemaseverlerin beğenisine sunuyor. Konuya birden girerek olası önyargılarımla film hakkında olumsuz kanıya varmak istemiyorum. Ama şunu net olarak söyleyebilirim; evrim teorisiyle dini inanışları karşı karşıya getiren Kök başlı başına belli bir paradigmanın kitlelere dayatması olarak karşımıza dikilmiş. Bu dikte edilen dogmatik felsefeyi konunun içinde detaylı olarak anlatmakta yarar var. Yönetmenin ‘bilimkurgu’ alanında kendisine çıkış arayan yapımlara yöneldiğini geçmişte ele aldığı konulara bakarak anlıyoruz. Fakat bilimin ilerleyişini bir nevi ‘Tanrının lütfu’ olarak sunma ihtiyacını hisseden yönetmen, fantastik kurgusunu oluştururken egosal düşünce tatmininden bir türlü kurtulamamış.
Moleküler biyoloji alanında uzman olan kahramanımız göz ile ilgili farklı bir sonuça ulaşmıştır. Tanrının varlığını ve yokluğunu kendi kafasında sonlandırmaya çalışan kahramanımız, izleyicilere benim yolumdan gelin tavsiyesini bırakmak istiyor. İzlememek bir tercih meselesi olabilir. Fakat filmin sonunda ''Acaba?'' sorusu sorduracağı gerçeği var ortada.
Bilimkurgu hevesiyle.. gecenin bir vakti..uzun zamandır kenarda web site linkinin durduğu.. sürekli gözümün ilginç ve dikkat çekici posterine kaydığı bir film.. ve nihayet.. o gün.. o saat..o an geldi... açtım.. başladım...... oyuncuları hiç beğenmedim..sıkılmaya başladım..saçmalaşmaya sıradanlaşmaya başladı.. ama hala bir "olay" vardı beni tutan, bırakmayan, "bekle" diyen.... ve "bekledim".. sonra....yarısından sonra.. bir şeyler başladı.. bir şeyler oluştu.. ve ve ve... o sıkılıp, kenara bırakacağım, hatta sosyal paylaşım sayfalarımda, web sitemde eleştirmek için sabırsızlandığım bu film.. GECENİN BU SAATİ.. 35 YAŞINDA ADAM.. AĞLAMAKTAN GÖZLERİM PERİŞAN OLDU!!! BİTTİM ÖLDÜM YOK OLDUM.. O SON SAHNESİ.. ÖMRÜMDE İZLEDİĞİM FİLMLERİN.. EN EN ENN İYİLER LİSTESİNİN.. ŞU AN.. ŞU DAKİKA BAŞ SIRASINA OTURTUYORUM... MUHTEŞEMSİNİZ.. BU MUHTEŞEM ESERE HAYAT VEREN MUHTEŞEM EKİP VE MUHTEŞEM OYUNCULAR.. VE MUHTEŞEM HİKAYE.. VE .. VE.. VEEE.... SÖYLEYECEK BAŞKA SÖZ BULAMIYORUM... "KALBİ" VE "RUHU" TEMİZ OLANLARA ARMAĞANIM OLSUN...
Ilginc ve farkili film arayanlara iyi bir tavsiye film. Sonuna kadar sklmadan izlettiriyo kendini . AMAA film cok fazla elestirecek sey var. En onemlisi reenkarnasyon. Film Izletip acaba var mi boyls birse cidden diye dusunmeye basladim diyenler olmus. Tabi ki boyle birsey yok. Film dinle bilimi karsi karsiya getiriyo sadece.
Filmi dün otobüste gelirken izledim. Tam yarısında klasik drama yapmışlar diye kapatacaktım ileri sardım ama konu birden ilginç olmaya başladı. Sonra tekrar geri sararak izledim.Özellikle son sahneyi çok beğendim. Genel olarak başarılı buldum. İzlemek isteyenlere tavsiye ederim.
Film sizi birkaç noktadan yakalayabilir veya hiç sarmayabilir. Tamamen ilgi alanlarınıza bağlı diyelim. Aşk - bilimkurgu - fantastik üçlü saç ayağı üzerine kurulu dramatik bir hikaye. Eğer birazcık doğa bilimlerine yakınsanız, biraz felsefeyle ilgileniyorsanız, biraz inanç - bilim çekişmesi konuları sizi sarıyorsa ve bütün bunları ilişkiler üzerine sorgulamak istiyorsanız ilginizi çekecektir. Ama yok arabalar uçuşsun, zamanda yolculuklar yapılsın, uzaylılar gelip gitsin, insanların gözlerini çalsın felan gibi bişeyler arıyorsanız o zaman bulaşmayın. Sizi mutlu etmez.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.