Hasan Nadir Derin: Ölü İnsanlar ve Bir Çocuk
Yazar: Misafir KoltuğuSon zamanlarda karşımıza çıkan pek çok başarısız korku ve gerilim filmi denemesinden sonra sonunda sinemalarımıza iyi bir hayalet öyküsü geldi. Altıncı His'i bir korku filmi olarak değerlendirmek doğru olmayacak ama oluşturduğu atmosfer ve hayaletlerin filmde önemli bir yer tutmasından ötürü bir gerilim filmi olarak niteleyebiliriz.
Filme, çocuk psikolojisindeki başarılarından dolayı ödüller almış ama bu arada eşini de ihmal etmiş Malcolm Crowe'u tanıyarak başlıyoruz. Ancak hemen arkasından Crowe'un az sayıdaki olduğunu anladığımız, tedavi edemediği hastalarından birisi tarafından vuruluşuna tanık oluruz. Ertesi yıl Crowe geçmişteki hastası ile benzer özellikler taşıyan başka bir çocuk ile, Cole Sear ile, ilgilenmeye başlar. Annesi ile birlikte yaşamakta olan Cole, babasının giderken evde bıraktığı eşyaları kullanmakta, çevresi ile iletişim kuramamaktadır. Asıl önemlisi herkesten gizlediği bir de sırrı vardır. Durup dururken çevresindeki eşyalar hareket etmekte, ortamın sıcaklığı düşmektedir, ayrıca geçmişte olan bazı olayları da bilmektedir. Crowe geçmişi ile hesaplaşmak için bu çocuğu bir şekilde tedavi etmek zorundadır. Sonradan hem biz, hem Crowe öğreniriz ki çocuk ölü insanlar görmektedir. Acaba bu hayaletler Cole'dan neler istemektedir?
İsmini ilk kez bu filmle duyduğum Hintli yönetmen Shyamalan bir gerilim filmi yapmanın en önemli koşulunun kopan kollar, bacaklar ya da tuhaf yaratıklar değil insanı içine alan ve öyküsünü inandırıcı kılan bir atmosfer yaratmak olduğunu kavramış gözüküyor. Zaten son zamanlarda izlediğimiz hemen hemen bütün korku ve gerilim filmlerinin de temel problemi bu idi. Burada Shyamalan bir Hollywood filmi için uzunca sayılabilecek bir süre boyunca Cole'un etrafta dolaşan ölü insanlar gördüğünü söylemiyor ve etraftaki huzursuzluk duygusunu giderek arttırıyor, ne yazık ki biz yönetmenin uzun süre belli etmediği bu durumu filmim fragmanlarından bilerek giriyoruz salona. Tüm film boyunca hızlı bir kurgu ve seyirciyi yerinden zıplatan bir müzik de kullanılmamış. Tam tersine çoğunlukla yavaş kamera hareketleri ve yine dipten ve derinden insanın içine işleyen bir müzik var. Bu unsurların da söz konusu atmosferin yaratılmasında önemli katkıları olduğu tartışılmaz.
Bir de filmin senaryosu ve o çok sözedilen sondaki sürpriz var. Doğrusu senaryo genel hatları ile eski usül hayalet öykülerinden çok farklı değil. Filmin başarısını sağlayan belki de bu. Çünkü korku filmlerinin tün klişelerini tek tek inceleyen ve hem onları sonuna kadar kullanıp hem de parodisini yapan Scream'den sonra çekilen bu tür filmlerin hemen hepsi de benzer bir yol tutturmaya çalışmışlardı. Burada ise hikayesine tümüyle bağlı ve seyirciye "bu kadar da olmaz" dedirtmeyen bir film var. Ayrıca filmin sırrını anladığımız zaman farkettiğimiz gibi pek çok ayrıntı da ince ince düşünülüp filme yedirilmiş. Buna rağmen üzerinde düşününce anlamsız gelen bazı durumlar da yok değil. Mesela Cole'un yardım ettiği küçük kızın elinde kendisinin zehirlendiğini gösteren bir video kaset vardı da bunu neden yaşarken babasına göstermedi, ya da eğer ölü insanlar kendilerinin ölü olduklarını bilmiyorlarsa ve onları Cole'dan başkası göremiyorsa nasıl oluyor da Cole'dan yardım istemek için onun yanına kadar gelebiliyorlar, çevrelerinde kendilerinin hiç bir zaman farkına varmayan insanları görünce bir tuhaflık olduğunu farketmiyorlar mı? Bunun için ölüler sadece kendi istedikleri şeyleri görüyorlar diye bir bahane uydurulmaya çalışılmış ama çok doyurucu olmamış.
Gelelim filmin sonundaki sürprize. Sanırım hemen hemen bütün seyirciler filmin sonunda bir sürpriz ile karşılaşacaklarını biliyorlardır, filmin reklamı bile bu şekilde yapıldı ne yazık ki. Keşke bunu hiç bilmeseydik. Çünkü filmin sonunda bir sürpriz olacağını bilen dikkatli ve biraz da deneyimli bir seyirci, Cole'un ölü insanlar hakkındaki ilk konuşması sırasında tüm olayı rahatça çözebilir. Çünkü o sahneden önce pek çok küçük ayrıntının yanında filmin içinde çok tuhaf duran ve bir şeylerin yanlış olduğunu her halinden belli eden bir sahne var. Crowe ve Cole'un annesinin, Cole'un okuldan gelişini beklerken karşılıklı oturdukları sahne. Söz konusu sahne ile Cole'un ölü insanlar hakkında söyledikleri birleşince filmin sonunda neyin belli olacağını tüylerim ürpererek fark ettim kendi adıma.
Her ne kadar film hakındaki yorumlarda vurgu çoğunlukla filmin sonuna yapılsa da, zekice olan ama çok da orjinal olduğu söylenemeyecek olan bu son, o an farkedenler için şok edici olabilir sadece. Film üzererinde sonradan düşünülünce daha önce de belirttiğim gibi asıl önemli olanın tüm filme yayılmış olan tedirgin edicilik duygusu olduğunu söylemek mümkün. Bir de tüm filmin üzerine döndüğü Cole'u oynayan Haley Joel Osment'in çok başarılı oyunu. Kendisinin de isteği üzerine onu çocuk oyuncu olarak adlandırmayalım, yaş hanesinde 11 yazan bu oyuncu filme damgasını vuruyor. O korku duygusunu pek çok aktör perdeden bize geçiremezdi doğrusu. Bruce Willis de böyle ufak bütçeli sayılabilecek, dünyayı veya pek çok insanı kurtarmadığı filmlerde her zaman olduğu gibi yine gayet iyi. Cole'un annesinde Avusturalya kökenli Toni Collette ve üzüntülü eş rolünde geçtiğimiz senenin iyi komedileriden Rushmore'dan hatırladığımız Olivia Williams da parlamasalar da eğreti de durmuyorlar.
Altıncı His'in türü içinde bir klasik mertebesine erişip erişemeyeceğini zaman gösterecek ama bir takım senaryo aksaklıklarına karşın son zamanlarda izleme fırsatı bulduğumuz en iyi gerilim filmi olduğu tartışılmaz.
Not: Filme gitmeden soundtrackini alıp da neler varmış diye arkasına bakmayın sakın, filmin sırrını kendiniz çözme zevkinden mahrum kalırsınız.