Ortada kuyu var, yandan geç...
Yazar: Hande Karaİlk uzun metrajlı filmi Bu Son Olsun 2012’de vizyona giren genç yönetmenlerimizden Orçun Benli’nin ikinci filmi Gulyabani, bu hafta sinemalarda. İlk filminde politik komedi gibi bir tür tercih eden Benli, bu kez korku ile komediyi birleştiriyor ve korku kültürü pek de gelişmemiş bir toplum olarak, Türk sinemasının belki de tek orijinal korku karakteri olan Gulyabani’yi yeniden resmediyor.
Filmin konusuna kısaca değinmemiz gerekirse; fantastik bir korku filmi senaryosu yazmak için bir araya gelen üç senarist; Güneş, Yasemin, Aslı ve onlara eşlik etmesi istenen filmin başrol oyuncusu Duygu, yapımcının (Cüneyt Arkın) ormandaki av evine giderler. Eve yerleşip, senaryo hakkında çeşitli fikir alışverişlerinde bulunan kızlar, yola kendi korkularından çıkmaya karar verince, biz de film içerisinde yaşanacakları az çok tahmin etmeye başlıyoruz. Kaybolmak, kapalı yerde kalmak ve boğulmak gibi korkuları olan kızlar, gece vakti kendilerini ziyaret eden falcı kadının (Perihan Savaş) anlattığı efsane üzerine korku filmi klişeleri ile kendilerince dalga geçerken, film de bu klişelerin bir çoğunu ilerleyen zamanlarda yerine getirerek adeta kendisiyle dalga geçiyor.
Bu esnada filmin komedi unsuru olan köylüler kızlara musallat oluyor. Kızları korkutarak kendilerine yaklaştırmaya çalışacak olan üç kafadar köylü, çevreyi kolaçan ederken buldukları kuyunun kapağını açan kızlar sayesinde serbest kalan Gulyabani’nin de ilk kurbanları olacaktır.
Köylülerin öne çıkan karakteri Kadir’i canlandıran Mustafa Üstündağ, her zamanki gibi var olduğu sahneleri keyifle izlenir kılıyor. Bu üç köylü karakter ne kadar doğal yazılmış ve oynanmışsa, şehirli kızlarımız da bir o kadar yapay karakterleri canlandırıp, yapay cümleler kuruyorlar. İçlerinden en öne çıkanları ise, bana kalırsa Didem Balçın’ın canlandırdığı alkolik Yasemin karakteri.
Korku komedi balansının daha çok komediye kaydığı film, Gulyabani’yi tam olarak görselleştirmeden, bir gizem unsuru olarak kullansaydı bence çok daha iyi bir sonuç alınabilirdi. Zira Gulyabani’nin görüntüsü hayli yapay ve korkunçluktan uzak kalıyor. Bunun yanı sıra filmin afişinde dört güzel kadın görüp de, film buradan yürür diye düşünenler varsa eğer, yönetmenin pek de aynı fikirde olmadığını, kadın başrollerin görselliğinden bilinçli olarak faydalanmak istemediğini de belirtmek isterim.
Görsel olarak (Gulyabani hariç) beni rahatsız eden herhangi bir görüntünün olmadığı filmde ormandaki av evinin ne kadar harika göründüğünden bahsetmeden geçemeyeceğim. Filmin Ete Kurttekin imzalı müzikleri de gayet başarılı. Gulyabani Cüneyt Arkın ile başlayıp, devam filminin sinyalini vererek yine Cüneyt Arkın ile sona eriyor ve diyor ki; “Korkarsan gelir.”