Bahar da isyancı, film de!
Yazar: Banu BozdemirBahar İsyancıdır tek kopyalık vizyon yolculuğuna çıkan filmlerden. Tabii bu tek kopya meselesinin birçok nedeni var. Maddi kaynaklar en birincil sebep. Sinema filmi çekmek artık kolaymış gibi görünse de hala çekme isteğiyle maddiyatı denkleştiremeyenler var. Selma Köksal da bunlardan biri... İlk filmi Fikret Bey'i 2007 yılında çeken yönetmen, ikinci filmi Bahar İsyancıdır'da Onat Kutlar'ın aynı adlı öyküsünden gerçek hayata uyarlama yapmaya çalışıyor. Konu seksen sonrası yaşanan tahribat. Her alanda, yaşamda ve en çok da sanatta... Köksal filmini bir tiyatro grubunun iç işleyişinden yola çıkarak kuruyor. Filmin sonunda sahile, boşluğa ve mekansızlığa adanmış sahneleri Théo Angelopoulos'un Kumpanya filmine benzetebilirsiniz ki yönetmen de burada o filmden ve o ruh halinden bir alıntılama yapıyor. İfade alanı bulamayan sanatçılar, tiyatrocu ve müzisyenlerin oradan oraya sürüklendiği yönünde bir anlatımla karşılıyor baharı! Köksal, filminde uzun hareketli planlar, doğaçlama oyunculuklar kullanıyor. Teknik olarak gerçeğin peşinde olduğunu söylüyor. Bu şu anlama da geliyor, mükemmel olmaya fırsat yoktu!
Her yönetmenin içinde kalan, filmine dair tamamlanmamışlık hissi Köksal'da da var. Bunu da maddi sebeplere bağlıyor genelde Köksal. Filmin içeriğine dair bir eleştiri yapmak gerekirse tüm yasaklamalara, grubun içindeki dayanışma ve kollamaya karşın soğuk bir duruşu var. Sanki daha fazla sıcaklık ve çekim alanına girmek istiyor insan ama film bunu biraz engelliyor. O yüzden zaman zaman tiyatronun hakim dili ön plana çıkıyor filmde. Tiyatro ve sinemanın yıldızının pek barışmadığı da tekrarlanmış oluyor böylece.
Bahar İsyancıdır çıkış noktası olarak güzel. Kafka'nın Açlık Cambazı öyküsünü sahneleyen, oradaki var oluş meselesini karamsarlık duvarıyla bağdaştıran ekip, gerçek hayatta da öyle bir kuşatmayla karşı karşıya kalır ki hayatları ilginç bir şekilde savrulur. Aslında bir şeyler anlatan filmleri severim, söylenenlere kulak vermenizi sağlarlar ama Köksal'ın filmi anlatımı tam anlamıyla destekleyecek akıcılığı her zaman yakalamıyor ne yazık ki! Kulak verip dinlememizi sağlayacak şeyler söylüyor ama. Özellikle de apolitize olmuş gençlere!
Tek kopya, tabii ki tekelleşme meselesine de dikkat çekilmesi gereken bir konuyu da beraberinde getiriyor. Film çekmekle iş bitmiyor, bir de onu doğru kanallardan seyirciye ulaştırmak gerekiyor. Örneğin Onur Ünlü yeni filmiSen Aydınlatırsın Geceyi filmini gösterime sokmamaktan bahsediyor, tam olarak sebeplerini bilemeyiz ama onun da dağıtım sorunuyla karşılaştığını düşünüyorum. O yüzden bu dağıtım ağına tepkiden vizyon fikrinden vazgeçmiş olabilir, daha alternatif yollar bulma derdinde.
Selma Köksal'ın kumpanya havasında kurduğu filminde amatörlükler elbette göze çarpıyor, anlatım dengesi bazen uzuyor ve anlatılan şeyin gerisine düşüyor ama bence yine de söylediği şeyler açısından izlenmesi gereken bir film. En azından şu günlerde esen rüzgardan farklı bir derdi olduğunu hissettiren bir yapım.
twitter.com/BanuBozdemir