Kötümser, açık sözlü, izleyicisini dışarıda tutan bir film...
Yazar: Kaan Karsan2011 yapımı ‘Eylül’ filmiyle Altın Koza’dan “En İyi Yönetmen” ödülüyle dönen Cemil Ağacıkoğlu, bu kez ilk kez 32. İstanbul Film Festivali’nde görücüye çıkan filmi “Özür Dilerim” ile geri dönüyor. İlk filminde temel olarak bir çiftin dağılış hikâyesini masaya yatıran Ağacıkoğlu bu kez odağına bir aileyi alıyor ve bu ailenin ‘engel’lere rağmen bir arada kalma hikâyesini anlatıyor. Özür Dilerim, somut anlamdaki zihinsel ‘engel’leri bir ailenin öyküsü üzerinden soyutlayarak ve bu engellerin kapsamını genişleterek üzerinde dengede kalması oldukça zor bir ip üzerinde yürümeye çabalıyor. Özür Dilerim’in ‘dar’dan ‘geniş’e; ‘iç’ten ‘dış’a doğru meyil alan bir öyküsü var. Sistemin çekirdeği olan karakter kırklı yaşlarına merdiven dayamış, zihinsel engelli Selim. Selim’in engelleri doğal olarak bu sıradan aile mekanizmasının ana dinamiği olmuş; ailenin tüm uzuvları Selim’in ihtiyaçlarına endeksli olarak evrim geçirmiş. Ailenin diğer oğlu Zafer ise Selim’in durumu sebebiyle ikinci plana atılmış. Bu hali umursamıyormuş gibi görünüyor olsa da vaziyeti yıllar içerisinde içerlemiş ve beklemiş. Gergin ve gerginliğini gizleyen bir durumun denklemini görselleştiren Özür Dilerim, kanıksadığı yörüngesinden çıkmak üzere olan bir ailenin hikâyesini anlatıyor. Zira bu aile, hiç hazırlıklı olmadığı, mütevazı bir felaketle karşı karşıya kalmak üzere…
Cemil Ağacıkoğlu, Eylül filminden alışık olduğumuz minimalist bakışını ve ‘olaya rağmen durum öyküsü’ tavrını Özür Dilerim’de de sürdürüyor. Ucu bucağı olmayan ve başka türden bir kurguya ihtiyaç duyan planlar, daha ilk sahneden itibaren meseleyi iki tarafından çekip uzatmaya başlıyorlar. Bu sebeple Özür Dilerim’in 90 dakikaya yaklaşan süresi boyunca ‘sanat filmi’ adı altında karikatürize edilegelen sinema anlayışının bir tür ‘kendi-parodisi’ni izliyormuş gibi hissediyoruz. Çünkü Özür Dilerim’in sarf ettiği ifadeler filmin süresinden çok daha kısa… Hâlbuki tüm bu süreç boyunca, farklı bir öykü-anlatma tutumuyla Özür Dilerim’in bambaşka kapıları zorlayabilecek bir malzemesi olduğunu –en azından bu malzemeyi sağlayabileceğini- hissedebiliyoruz.
Özür Dilerim, seyircisini bu ailenin ‘içine almak’ amacı güden bir film değil. Aksine, yabancılaştırmayı ve uzaklaştırmayı tercih ediyor. Lakin sürekli olarak bu kadar uzun uzadıya izlediğimiz bir sıradanlığın ‘filme malzeme’ olabilecek başka taraflarını keşfetmeyi bekliyoruz. Ne vakit bir ışık yanacak gibi olsa, Ağacıkoğlu o ışığı bir an önce söndürerek filmini bir tür bulanıklığa mahkûm kılıyor. Seyirci meseleye ne kadar tutunmak isterse istesin… Hikâye son derece ölgün ve bitkin bir tavırla, kendine uzanan eli geri çeviriyor.
Filmi yönetmen anlayışıyla meselesini ilgiye mazhar olmaktan alıkoyan Cemil Ağacıkoğlu’nun başardığı şey ise, zihinsel engelli bir karakteri istismar etmekten var gücüyle kaçınması… Güven Kıraç’ın dengeli oyunculuğu bir yandan filmin monoton akışına destek verirken diğer yandan karaktere belli bir kimlik kazandırmayı başarıyor. Ağacıkoğlu da kendini sömürü duygusuna yol verebilecek tercihlerden sakınarak öyküyü elden geldiğince gerçeklemeyi kotarıyor. Lakin filmin ayaklarının ‘yere basıyor’ olması Özür Dilerim’i ayağa kaldırmaya pek yetmiyor.
Özür Dilerim, ziyadesiyle kötümser ve açık sözlü bir film. Dışarıdan bir bakışa ilk aşamada yansıyabileceği üzere ‘duygu sömürüsüne’ yahut ‘melodrama’ kaymıyor. Lakin ‘iyiye yorulabilecek’ bu özellikleri, sinemasal tercihleri sebebiyle ziyan ediliyor.