Adresi şaşırmış bir Gatlif öyküsü...
Yazar: Murat ÖzerSinema kariyerini, kendisinin de dahil olduğu çingene toplumunun sorunlarına ya da zenginliğine adamış bir yönetmen Tony Gatlif. Zaman zaman ‘belgeci’ bir yaklaşımın da öne çıktığı filmlerinde, çağlar boyunca ezilip ötekileştirilen (ve halen de aynı uygulamayla karşı karşıya olan) çingenelerin dünyasına eğilen Gatlif, hiçbir zaman büyük resmin bir parçası gibi görülmeyen bu geniş topluluğun kılcal damarlarına doğru yolculuklar gerçekleştiriyor her seferinde.
Yönetmenin son filmi “Geronimo” da bu resimden uzak bir çalışma değil. Filme de adını veren sosyal görevli Geronimo’nun ‘arabuluculuk’ serüvenini izliyoruz hikâyede. Kendisi de sokaklarda büyüyen, dolayısıyla da sokaktaki çocukların sorunlarını çok iyi bilen genç kadın, hayatının en zor sınavınıysa bu serüvende yaşıyor. Fransa’da bir mahalle var arka planda. Ağırlıklı olarak Katalan çingeneler ve Türklerin yaşadığı bu bölge, Geromino’nun da görev yaptığı yer aynı zamanda. Genç bir çingeneyle bir Türk kızının kaçışı, bu iki göçmen toplum arasındaki çatışmayı da zirveye taşıyor. Düğününden gelinliğiyle kaçan Türk kızı Nil, törelerini her yere taşıyan Türkleri küplere bindiriyor, intikam naraları atlamalarına sebep oluyor. Karşı taraftaki çingeneler de kendilerinden olanı koruyup kollamak için devreye giriyorlar ve tam anlamıyla bir ‘it dalaşı’ yaşanıyor iki toplum arasında. İki ateş arasında kalan Geronimo ise birbirlerini çılgınca seven gençleri bu yangından sağ salim çıkarabilmenin hesaplarını yapıyor, kendi hayatını da tehlikeye atarak...
Tony Gatlif, “Geronimo”da Shakespeare’in “Romeo ve Juliet”ini temel alıyor ve iki âşığın hikâyesini bu çizgiye oturtmaya çalışıyor. Ancak, benzer bir motivasyon olsa da aynı ‘güç’ yok bu hikâyede. Çingenelere ve Türklere has bazı durumları iyi tespit ediyor Gatlif, ama aşk hikâyesinin içini yeterince doldurmayı başaramadığından olsa gerek, belli bir noktadan sonra tıkanıyor ve izleyiciye verecek bir şeyi kalmadığını hissettiriyor. Öte yandan, “Romeo ve Juliet”le yetinmeyip “Batı Yakasının Hikayesi”ni (West Side Story) de harca katan sinemacı, zayıflığını kapatacak her türlü yardımı arkasına almaya çalışıyor anlayacağınız. Evet, çingene dünyasının zengin ve renkli görüntüsünü aktarırken ‘karmaşa’dan da beslenmek mümkün, ama buradaki durum tam öyle değil. Tony Gatlif, “Geronimo”da toplumsal bir damarın üzerine inşa ettiği hikâyenin ‘kaotik’ (ya da renkli) oluşuna değil, içine doldurduğu ekstra malzemeye sırtını dayıyor. Bu da, ‘masalsı’ olsa da ayakları yere basması gereken atmosferi yapaylaştırıyor, dıştan bir müdahale geldiği izlenimi doğuruyor.
Ezcümle, “Romeo ve Juliet”te olduğu gibi köklerini sınıfsallıktan almayan bir çatışmaya gözünü dikiyor Tony Gatlif. Ancak bunu aktarırken kullandığı enstrümanlardan ‘anlık hoşluklar’ yakalasa da bütüne hizmet eden bir işlevsellik sağlayamıyor. Geronimo’yu canlandıran Céline Sallette’in hikâyenin merkezine yakıştığı filmde Tim Seyfi’yi de İbrahim Tatlıses’in yorumladığı türkü eşliğinde kilit bir karakterde izliyoruz. Vasatlık içindeki lezzetler olmanın ötesine gidemiyor onların çabası da sonuç olarak...