Hesabım
    Batman v Superman: Adaletin Şafağı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Batman v Superman: Adaletin Şafağı

    Kendine özgü karanlık bir stil yakalamaktan korkmayan bir film...

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    DC Comics’in haklarına sahip olan Warner Bros stüdyosu, Marvel Sinematik Evreni’nin hızını yakalamak için elinden geleni yapmaya devam ediyor. DC’nin Avengers’ı olan Justice League’e gelmeden önce her süperkahramana kendi filmini vermek yerine tek bir film ile bir bakıma bir Justice League ‘hazırlık filmi’ yaratmaya çalışılıyor Batman V Superman ile. Bu yaklaşımın tabi ki en bariz problemi iki buçuk saate uzayan bir sürede bile neredeyse yüz yıldır büyüyen DC evrenini bir filme sıkıştırmakta oluşan karmaşa. Fakat bu mini-Justice League’in bir kozu varsa, o da her süperkahraman filminde bulundukça daha çok kıl olduğumuz başlangıc hikayelerini bir kenara koyup baştan sona bildiğimiz kahramanları izleyip eğlenebileceğimiz bir süperkahraman epiği yaratması.

    Filmin açılış jeneriği bir kere daha Bruce Wayne’in anne ve babasının ölümünü betimliyor. Popüler kültürde her seyircinin adımı adımına daha iyi bildiği bir sahne var mıdır artık bilmiyorum. Bu sahneye yönetmen Zack Snyder’ın aşırı operatik ve stilize yaklaşımı da eklenince iyice abes kaçıyor. Neyseki bu noktadan sonra Batman Başlıyor’un bir yeniden çekimini yaratmıyor Snyder ve ekibi. Batman V Superman’in Batman’i (Ben Affleck), Frank Miller’ın Dark Knight Returns grafik romanında olduğu gibi orta yaşına oturmuş, yorulmuş, umutsuzlandırılmış bir Batman. Joker ve Harvey Dent gibi ikonik kötü karakterlerle olan savaşı sonucunda insanlığın kara tarafını benimsemiş, adaleti yakalamak için şiddetten korkmayan, güvensiz ve paranoyak bir Kara Şovalye yaratılıyor Snyder’ın versiyonunda.

    Ve eğer bu Batman için tehlike sinyalleri veren biri varsa, o da gözleri önünde Metropolis’i darmadağın eden Süperman’dir (Henry Cavill). Snyder, sanki Man of Steel’in milyonlarca insan ölürken seyircinin eğlenmesini bekleyen problematik finaline gelen eleştirileri benimsiyorcasına o filmin sonunu Bruce Wayne’in gözünden, yani Metropolis’i yok eden facianın zemininden gösteriyor. Bu sayede hem Metropolis’in yok olmasının insani zararını görüyoruz, hem de Wayne’in bu tehlikeli uzaylıyı alaşağı etme motivasyonu oluşuyor. İnsanların gözünde Superman bir tanrı, ve insanları korumak için dünyaya geldiğine inanılıyor, fakat yaşamı boyunca kötülükle savaşan Bruce Wayne, Superman’in kötülük yapmasının yüzde bir olanağı olsa bile dünyayı kolayca yok edebilecek bu yaratığın ne kadar tehlikeli olabileceğini biliyor.

    Snyder’ın Man of Steel ile başlattığı, süperkahramanları teolojik ve mitolojik tanrı figürlerine benzeten sembolizmi, Batman V Superman ile her ne kadar didaktik ve bariz olsa da ilginç bir filozofi yaratıyor. Bu iki süper karakter çatışmaya başlayınca İnsan’ın (Batman) Tanrı’ya (Süperman) meydan okumasını izliyoruz resmen. Bu benzetmeler her ne kadar direkt diyaloglar aracılığıyla gayet yüzeyde tutulsa da, patlama ve CGI cümbüşü pahalı kavga sahneleri uzadıkça en azından gerektiğinden birazcık daha derin bir tema yakalanıyor.

    Batman’in paranoyası iyi ve kötü arasındaki farkı görmesini engellerken Superman, sırf dünyada var olması yüzünden etrafında oluşan binlerce ölüm ve yıkım yüzünden her daim iyi olanı yapmanın ne kadar zor olduğunu, bir tanrı olmanın ağırlığını hissediyor. Bu iki karakterin iç çatışmalarını fırsat bilen psikopat milyarder Lex Luthor (Jesse Eisenberg) ise kendi çıkarları için Superman ve Batman’i birbirlerini öldürmelerine ikna etmeye uğraşıyor. Luthor’un çıkarları demişken, bu ikonik kötü adamın Batman V Superman versiyonundaki motivasyonunu anlamak biraz zor. İlk bakışta Superman’e güvenmediği için onu öldürmek istediğini zannediyoruz, fakat Luthor gibi narsist bir karakter dünyanın güvenliğini neden kafaya taksın ki? Neyse, en azından diğer Superman filmlerinde olduğu gibi gülünesi bir emlak komplosu kurmuyor.

    Warner Bros’un Justice League’i başlatmak amacıyla Wonder Woman (Gal Gadot) ve Aquaman (Jason Momoa) gibi kahramanları baştan kalabalık olan bir filme sıkıştırması eninde sonunda bulamaç gibi bir deneyim yaratacaktı zaten, bundan kaçış yok. Fakat Snyder’ın hakkını yememek lazım, bu kadar karmaşık bir fomülden çok orjinal olmamasına rağmen yer yer kendi ayakları üstünde durabilen, başı-ortası-sonu belli olan bir film yaratabilmiş. Batman V Superman vizyona girmeden önce filmin Demir Adam 2 sendromundan (Yarısı film, yarısı sonraki filmler için fragman) yakınıp yakınmayacağı eleştirmenler tarafından tartışılıyordu. Bariz biçimde Justice League fragmanı gibi duran bir kaç sahne haricinde İnsan ve Tanrı arasındaki savaşı betimleyen bir epik yaratmayı başarıyor Snyder.

    Ben Affleck’in Batman rolüne seçilmesi bayağı tartışma yaratmıştı. Her ne kadar devrimsel bir performans göstermese de Affleck, karakterin iç karmaşasını ve öfkesini aktarmayı başarıyor. Fakat filmin iki yıldızı varsa, onlar da Jesse Eisenberg ve görüntü yönetmeni Larry Fong’dur. Eisenberg, eski usül tumturaklı Luthor’u beyazperdede yeniden yaratmak yerine nevrotik dehasıyla korkutan bir psikopat yaratıyor. Son dönem süperkahraman sinemasında Heath Ledger’ın Joker’ine yaklaşan (Yakalayan değil, yaklaşan dedim, aman ha) cesurlukta bir performans Eisenberg’inki. Larry Fong ise Metropolis’in renklerini ve Gotham’ın karanlığını muazzam bir biçimde yakalayarak yılın en nefes kesen görüntülerini yakalıyor.

    Synder, Man of Steel’in finalinden dersini almış gibi bu sefer üçüncü perdenin bitmek bilmeyen kavgalarını insanların olmadığı bir mekana aktarmış. Fakat her ne kadar binalar darmadağın olurken insanların ölmediğini bildiğimiz için eğlenirken daha az suçluluk hissetsek te, Snyder’ın kendini kontrolden yoksun stili yüzünden başımız ağrımıyor değil. Sonuçta Batman V Superman, bu iki ikonik karakterin hayranlarını mutlu edecek, yeterince hayran servisi yaparken kendine özgü karanlık bir stil yakalamaktan korkmayan bir film.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top