Hesabım
    Ayas
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Ayas

    Kaliteli bir televizyon dizisi gibi...

    Yazar: Funda Sularöz

    Pepee’nin yaratıcıları, tüm Türkiye’de birçok minik hayran kazandıktan sonra bir başka karakterle çocukların gönlünü fethetmeyi amaçladığı bir filmle karşımızda. Hem de Pepee ile büyüyen çocukların kendine daha yakın hissetmesinin öngörüldüğü bir karakter olan Ayas’la. Çocuklar Ayas’la "ilk Türk çizgi filminde" tanışıyor.

    Ayas okul çağına yaklaşmış, akrabalarıyla yakın ilişkileri olan, mahalle kültürüne sahip, orta halli bir ailenin çocuğudur. Ablası, ağabeyi ve kuzenleri okula gittiği için evde çok sıkılır. Bunun çözümünün bir köpek sahibi olmakta yattığını düşünür fakat bilgisayar mühendisi olan babası bunun yerine onun için RGG adında bir bilgisayar yazılımı geliştirir. Ayas tablet aracılığıyla görüntülü günlük tutmaya başlar ve biz de bu günlükle birlikte onun ve kuzenlerinin 5 günlük macerasına tanık oluruz.

    Düşyeri Çizgifilm ve Animasyon Stüdyosu, Türkiye’de çizgi dizi/film pazarı oluşturmaya çalışarak -yaşadıkları ve yaşayacakları zorlukları da düşünürsek- takdiri kesinlikle hakediyor. Pepee ve Leliko ile televizyonda çizgi dizi projelerine imza atan ekip, şanslarını Ayas ile sinemada deniyor.

    Kimileri filmi Ice Age, Toy Story gibi filmlerle karşılaştırma gafletinde bulunsa da, sinemada ilk çizgi film denemesi olarak, yaratıcı ayrıntılarıyla, İstanbul’un şık bir şekilde resmedilmesiyle,  aslında gayet başarılı bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Animelerden esinlenilen sahneler yaratıcı olmasa da çocukları eğlendirdiği kesin. Yalnızca Türkiye pazarında vizyona soktukları filmin yapacağı gişeyi düşünürsek, ayırdıkları bütçeyle bir Ice Age çizgisini beklemek mantıksız. Bu konunun detayını da Melis Zararsız’ın, projenin yaratıcılarından senarist Ayşe Şule Bilgiç ile yaptığı röportajdan takip edebilirsiniz.

    Karakterler oldukça sevimli, empati kurabileceğiniz şekilde çoğumuzun sahip olduğu mahalle kültüründe kanlı canlı karşılığını bulabiliyor. Gerçi bu dünya, büyük şehirlerde artık çok kalmasa da filmde birbirine yakın oturan akrabalar üzerinden oluşturuluyor. Çocukların heyecan yaşamak için atıldığı çocukça maceralarda kendi kuzenlerimle yaşadığım ilişkileri hatırladım ama bu zamanın çocuklarından kaçı bunu ne kadar yaşayabiliyor, benim için soru işaretidir. Bir taraftan, film şimdiki ‘digital naive’ olarak tanımlanan dijital dünyanın içinde doğmuş çocukların dünyasına dokunsa da bazı sahnelerde Türklerin mahalle kültürü ve aile ilişkileri biraz zoraki kalmıyor değil.

    Filmin bir diğer gücü seslendirmeler ve genel anlamda diyaloglar. Anne karakterinin seslendirmesindeki yapmacıklık dışında -ruhunu hissedemedim- oldukça başarılı. Yalnız film ne yazık ki bir filmi sinema filmi yapan diğer öğelerden yoksun. 5 günlük maceranın her bölümü birbirinden bağımsız, resmen dizi niteliğinde. Öğretici tarafıyla da bunu destekliyor. Beş bölümden ikisinde itfaiyecilerin kahramanlığını öğreniyoruz mesela. Ayrıca Düşyeri Dergisi’nin reklamı yapıldığı kısım oldukça baskın ve tüm film RGG’nin lansmanı gibiydi. Filmi izlerken RGG tabletini gerçek hayatta çıkarmazlarsa ben de reklamcı değilim demiştim ki röportajda da bu belirtilmiş. RGG’nin ne anlama geldiğini sadece RGG’si olanların bilebilmesi gizemi güzel bir pazarlama stratejisi, çocuklarda sahip olma isteği doğacaktır. Film içerisinde reklamlar alışık olduğumuz bir durum ama bunu bu kadar belirgin şekilde yapmaya gerek var mıydı? Sanat açısından cevabım net hayırdır.

    Sonuçta, teknik olarak imkan ve deneyimler göz önünde bulundurulduğunda gayet başarılı olsa da film, ticaret tarafının bu kadar hissedilir olması ve senaryosundaki büyük kopukluklarla aslında kaliteli bir televizyon dizisi olurdu.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top