Hesabım
    Ejderin Doğuşu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Ejderin Doğuşu

    Efsaneye Yakıştı mı?

    Yazar: Fatih Yürür

    Birkaç jenerasyonun birden büyük büyük harflerle “efsane” olarak andığı ve sadece uzak doğu aksiyon sinemasının değil, genel anlamda dönemin popüler sinema arenası söz konusu olduğunda kolektif hafızalara kazınan en önemli figürlerinden biri haline gelen Bruce Lee’nin ilham veren hayat öyküsünün “kritik” bir kısmı daha beyazperdeye konuk oluyor. Peki bahsi geçen bu “doğum” gerçekten de Ejder’in namına yakışıyor mu? İşte orası biraz şaibeli!

         Erken yaşta Bruce Lee filmleriyle tanışmış olmamın ufkumu açıp açmadığı konusu tartışmalı fakat video dükkanlarına düşen çakma Bruce Lee filmlerinin tüketmiş olmanın manevi yükünden midir bilinmez, kendisini evin kahramanı ilan ettiğimiz o ilginç dönemin üzerinden sanki birkaç milyon yıl geçmiş gibi hissediyorum bazen. Hong Kong aksiyon sinemasının çehresini ilelebet değiştirirken, az ama öz yapımlarla zirveye tırmanmayı başaran Lee; ardından bir dolu klonu ve klonlarının teşrif buyurduğu, video piyasasını kasıp kavuran “çakmalar çakması” filmler ile VHS raflarında gezdirmeye devam etmişti. Hatta olaylar bir merhale daha büyüyüp “Clones of Bruce Lee” gibisince kitch ötesi yapımların bile doğumuna yol açmıştı.

         Gel gelelim bir taraftan taklitleri orijinalini alabildiğine yaşatırken, diğer taraftan da Bruce Lee’nin hayatı kitaplara ve filmlere konu olmayı sürdürdü. Robert Clouse’un ve Bruce Lee’nin hayat arkadaşı olan Linda Lee’nin metinlerinden beyazperdeye uyarlanan Dragon: The Bruce Lee Story, öyle sanıyorum ki jenerasyondaşlarımın aklında kalan en net biyografik yapımlardan biriydi. Jason Scott Lee’nin yer yer donuk olmakla suçlanan Bruce Lee güzellemesi, her ne kadar Ejder’in namını perdeye taşıyacak güçte olup olmadığı konusundaki tartışmaları yeşillendirse de, Rob Cohen imzalı yapım, Lee’nin hayatını perdeye taşıyan en tutarlı öykülerden birine ev sahipliği yapıyordu.

         Yıllar sonra Manfred Wong ve Wai Man Yip ikilisinin kotardığı, Bruce Lee, My Brother gibi yapımlar, Legend of Bruce Lee ya da kendi kaleminden de ilham alınarak hayranları ile buluşturulan Bruce Lee: A Warrior’s Journey gibisinden etraflı televizyon projeleri sayesinde de kendisinin hayat hikayesi sık sık beyazperdeye ve beyazcama konuk oldu. Popülaritesi günden güne artan Ip Man serisinde de kendisine ayrılan biyografik pastadan da bir dilim alarak öyküyü kısa da olsa şenlendirmekte gecikmeyen Bruce Lee cephesinden gelen son haber ise Hint asıllı sinemacı Shekhar Kapur’un, kendisinin hayatının erken dönemlerine odaklanacak yepyeni bir filmin önümüzdeki yıllarda projelendirileceği yönündeydi.

         Tarih bilgilerimizi uzun uzadıya tazeledikten sonra, önümüzde duran son biyografik mahsul olan Ejderin Doğuşu’nun akıbetine seriden geçiş yapabiliriz. Projenin yönetmen koltuğundaki isim, daha önce herhangi bir uzun metrajlı yapıma imza atmamış olsa da Ocean’s 12, Bourne Ultimatom ve Kader Ajanları gibi kalburüstü yapımların senaryolarında kalem oynatmış olan George Nolfi. Her ne kadar dahil olduğu projeler açısından aksiyon türüne yabancılık çekmeyecek olsa da, koreografik anlamda türün meraklılarının beklentilerine cevap verip veremeyeceği konusunda kafalarda soru işaretleri çaktıran bir isim Nolfi. Filmin tanıtım bülteninde de altının çizildiği gibi, aksiyon sahnelerinin Cehennem Melekleri’nin çatara patara katsayısını arttıran teknik ekibe teslim edilmiş olması da beklenti katsayısını bir adım daha arttırıyor ister istemez. Bu açıdan Ejder’in Doğuşu’nun daha ilk etapta karşılamakta biraz biraz zorlanacağı iddialara göğüs germek zorunda kalacağı aşikar!

         Sessiz ve derinden geliyor gibi görünse de Bruce Lee hayranlarının hatırı sayılabilecek bir süredir yollarını gözlediği yapım, her ne kadar Jeet Kune Do’nun muzip mucidinin hayatının kilit dönemlerinden birini odağa alsa da; topyekün bir hayat öyküsü anlatmaktan ziyade, Lee’nin kariyerinin en önemli dönüm noktalarından birini ön plana alacağının da altı peşin peşin çizilmişti. Yani Nolfi’nin paketlediği bu dövüş panayırı, tam da beklenildiği gibi Lee’nin özellikle Hong Kong sinemasının belini doğrulttuğu ve gözünü batıya diktiği dönemi kapsıyor. Lee’nin hayat öyküsüne ilgi duyanlar için, kendisinin hayatına dokunmayı başarmış olan kişilerin de önemli bir kısmı yer alıyor öyküde.

          Tabi Nolfi’nin perdeye taşımayı planladığı asıl mesele; dilden dile aktarıla aktarıla büyük çaplı bir dövüş efsanesine dönüşmüş olan Bruce Lee’nin, gerçek bir kung fu efsanesi olan Wong Jack Man ile olan çalkantılı münasebeti. En kaba tabir ile Lee ile Man’in erklik ispatı olarak değerlendirilebilecek bir meydan okuma mevzusunu, bu zamana kadar öyküyü anlatanların dillerinde ayrışan iki farklı bakış açısını eritme iddiasıyla nihayete erdirmeyi amaçlıyor. Bir tarafa Bruce Lee’nin haklı bir abartıyla taçlandırılmış egosunu iliştirirken diğer tarafa da Wong Jack’in dinginliğini ve bilgeliğini konumlandırıyor. Eh! Ip Man sonrasında Lee’nin egosuna yapılan bu vurguyu garipsemek biraz abest elbette!

        Filmin pazarlama sürecine de etki eden bu müsabaka, her ne kadar dövüş arenasında Lee’nin yıldızını parlatarak, ev egosunu yağlarını hızlıca eriterek gerçek anlamda “Ejderin Doğumu”na önayak olacak olsa da; asıl kıyamet, Bruce Lee’nin yaşam öyküsünün de karanlık bir parçası olan mafya hesaplaşmasının devreye girmesiyle birlikte şekilleniyor. Aslında bu noktada Nolfi’nin, yer yer dönem filmi baharatına bulayıp, şık aksiyon sahneleri ile köpürttüğü bir ganster filmi atmosferine büründürdüğü Ejder’in Doğuşu, zaman zaman Wilson Yip’in inşa ettiği Ip Man serisine öykünmekten de geri kalmıyor.

            Nolfi’nin güç aldığı kaynak her ne kadar tanıklıklara dayalı bir biçimde “Ejder’in en çetin müsabakası” gibi görünse de, filmi bir adım ileri taşıması hedeflenen mafya hesaplaşmasıyla birlikte, biyografik kanal ufak ufak kan ağlamaya başlıyor. Dürüst olmak gerekirse; inandırıcı bir Bruce Lee profili çizmekten birkaç fersah uzakta kalan Philip Ng’in bireysel çabası ve çoğu zaman ortalamanın üzerine çıkmayı başaran koreografik şölene rağmen; Nolfi’nin bu janti görünümlü kung fu güzellemesi; gündüz kuşağı için pazarlanan 90’lar aksiyon filmlerinin estetiğine kadar düşürüyor çıtasını!

            Öykünün eksenindeki bu gerekliliği tartışmalı sapmalar ve bir türlü üç boyutluluğuna inanamadığımız Bruce Lee çeşitlemesi sebebiyle, film daha ilk yarı tamamlanmadan fazlasıyla hırpalanıp kan kaybediyor. Yani Ejder’in namına yaraşır bir film izleme arzumuz, onu egosunda boğulan fantastik bir karakter haline getiren Nolfi’nin ellerinde, hiç girmemesi gereken yollara sapıyor. Yine de öykünün patika yolları her ne kadar izleyicinin konforunu deşse de, canlı dövüş koreografileri konusunda beklenenin bir kısmını vermekten çekinmeyen bir yapım var karşımızda. En azından bu konudaki bonkörlüğünden ötürü Nolfi’yi tebrik etmek gerekir!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top