John Green'in 2012 tarihli, büyük bir hayran kitlesine sahip (özellikle son dönemde ülkemizde de) romanı perdeye aktarıldı. Hatta yazarın kendisi de filmde bir "cameo"ya sahip (havaalanındaki küçük kızın babası). Kitabı okumadım, karşılaştırma yapabilecek durumda değilim. Bu nedenle yalnızca film üzerinde değerlendirme yapacağım.
Kötü bir film değil. Hayatın içinden ve yüreğinize dokunan hikayelere sahip karakterlerden bahsediyor. Bu karakterlerin her biri detaylı incelemeye değer. Baş roldeki iki gencin yanında onların ailesi, arkadaşları, Van Houten...Hepsinin farklı durumları var. Film sizi kesinlikle etkiliyor. Tahmin edilebileceği üzere özellikle finale doğru, yani son yarım saatlik sürede duygular, düşünceler tavan yapıyor. Sinemasal anlamda ise çok akılda kalıcı olduğunu söylemek zor. Müzik kullanımı ve bazı kamera çekimleri hoş. Senaryoda da başarılı bölümler var, tabii kitaptan uyarlandığı için bu başarıyı biraz da John Green'e atfetmek lazım sanırım. Oyunculuk performansı olarak baş roldeki iki gencin kendi düzeyleri çerçevesinde değerlendirdiğimizde başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Göze batacak bir durumları yok. Zaten ikisi de (özellikle Woodley) son yıllarda yükselen bir grafiğe sahip.
Hayatın gerçeklerini, acımasızca yüzümüze çarpan, izledikten sonra akıllara Burçak Çerezcioğlu'nu ve onun "Mavi Saçlı Kız"ını getiren bir film. İlham vericiliğin önemine ayrıca vurgu yapılıyor. Kimi yerde Anne Frank'ten, kimi yerde Van Houten'dan, kimi yerde Gus'ın evinin duvarlarındaki güzel cümlelerden ilham alınıyor. Filmin ruhuna birebir uygun düşüyor bu durum.