Uykuya dalar gibi aşık oldum..Önce yavaş yavaş, sonra bir anda.
John Green'in çok satan "Aynı Yıldızın Altında" kitabının film uyarlaması gecikmelide olsa ülkemizde bugün vizyonda yerini aldı. 16 yaşındaki Hazel Grace, troid kanserine yakalanmış ve kanserin ciğerlerine sıçramasıyla birlikte hayatını sürekli yanında taşıdığı oksijen tüpüyle sürdürmek zorunda kalmıştır. Annesinin ısrarıyla birlikte kanser hastalarının bulunduğu destek grubuna gitmeye başlayan Hazel, burada kanseri yenmiş ve bir bacağını kaybetmiş olan Augustus ile tanışıyor. Aynı gün terapiden sonra Gus'ların evine giden Hazel, birbirleriyle hayatları hakkında paylaşımda bulundukları sırada çok etkilendiği hatta hayatına yön verdiği 'Muazzam Çile' isimli kitaptan bahsediyor. Kitabı okuyan Gus, sonunun beklenmedik bir şekilde bitmesiyle Hazel'ın uzun zamandır cevaplanmayı bekleyen sorularına cevap bulabilmek için kitabın yazarı Peter Van Houten ile iletişime geçiyor..
Film Hazel'ın, hayata bakış açımızın aslında her şeyi değiştirebileceğini anlatmasıyla başlıyor. Yapıt oldukça pozitif bir yaklaşım ile ele alıyor dramı. Aslında ölüm ve aşk temaları başı belli, sonu belli olan alışılagelmiş konular. Yalnız John Green bu ikisini alıp kendi tavasında pişirip önümüze koyuyor bu sefer. Hazel ve Gus'ın hastalıkları ve hayatları konusundaki farkındalıkları, bunu kabul edişleri ve olayı dramatize etmeden kalan yaşamlarını sürmeleri Aynı Yıldızın Altında'yı türünde farklı bir yere yerleştiriyor.
En mükemmel yanı aşk ve dramın mizah ile harmanlanması elbette. Güçlü bir dramın yanında güçlü bir mizahı bulundurması filmin en büyük artısı oluyor bence ki seyirciye göz yaşları döktürenin de bu olduğunu düşünüyorum. Salt dram bu kadar etkili olmazdı.
Kitabı çok etkileyici olmasına rağmen en ufak bir yanlış seçimde filmi bu özelliğini yitirirdi. Oyuncu seçimlerinin doğruluğu, tiplemelerin bu kadar iyi yapılması ve performansların mükemmel oluşu filmi, en iyi kitap uyarlamaları arasında ilk üçe taşıyor bence. (Filmin kitaba sadık kalması konusunda biraz aşağıda daha detaylı fikirlerim yer alıyor.)
Güzel bir hayata !
Umutları hiç bitmeyen, yaşamayı seven.. Aşkı, acıyı, bütün duyguları bu kadar güzel hissedebilen iki gencin ölümle burun buruna olması şüphesiz ki seyirciye ağlama garantisi veriyor. Hayatın anlamını aramak, umut, aşk, keşfetmek, ne olursa olsun yaşamayı bilmek; yanında getirdiği muhteşem duygular ile birlikte filmin özünde yatan mesajlar.. Aslında film anlamını beraberinde getirdiği duyguların içinde saklıyor.
Ben filmi beğendim, oldukça başarılı buldum ve beklediğime değdiğini düşünüyorum.
İzlemenizi öneriyorum ama özellikle sinemada değil. Sinemada tatsızlık verici olaylarla karşılaştığım için size DVD'sinin çıkmasını beklemenizi öneririm ama yine de sinemada izlemek isterseniz bence vizyondaki 2. haftasını bekleyin..
ACI HİSSEDİLMEYİ TALEP EDER.
Ve herkesin merak ettiği soru ;
FİLM DE KİTABA SADIK KALINDI MI ?
Sanırım bu soruya rahatlıkla "EVET" cevabını verebiliriz. Evet, film de olabildiği kadar kitaba sadık kalındı. Burada yazarında ilgisinin büyük payı var tabii ki. John Green, film yapım aşamasındayken oldukça titiz davrandı ve yapımın her detayı ile ilgilendi. Green, çekimlerin çoğunda setteydi ve oyunculara tavsiyelerde bulundu. Bütün bunlar %100 kitaba sadık kalındı demek değil elbette. Bu mümkünde değil zaten. Eğer her sayfası bambaşka anlamlarla yüklü bir kitabı beyaz perdeye uyarlıyorsan bazı şeylerden taviz vermek zorundasın demek oluyor bu. Çünkü bütün bunları 2 saat 5 dakikaya sığdırmak imkansız..!
Kitapta, okuyucu için önemli olan ve derin anlamlar yüklediğimiz noktaların filmde üstün körü geçilmesi elbette ki benim gibi kitabı çok sevip ; filmi hevesle bekleyenler için bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu yüzden "Film mi ? Kitap mı ?" diye sorsanız; film izlemeyi geçekten çok çok çok fazla seven biri olarak, düşünmeden kitap derim. Film tabii ki beni muazzam bir şekilde etkiledi. Eğlendim, eğlenirken aynı zamanda üzüldüm ve göz yaşları döktüm.. Fakat aynı hikayeyi John Green gibi usta bir kalemden dinlemek gerçekten çok farklı . Bu yüzden kitabı okumadan filme gidenler için mutlaka kitabı (hatta John Green'in bütün kitaplarını) okumasını şiddetle tavsiye ediyorum.