Eski usul komedi
Yazar: Oktay Ege KozakYazar/yönetmen ikili John Francis Daley ve Jonathan Goldstein’in şu ana kadarki işleri beni pek tatmin etmiş değil. Yazdıkları Horrible Bosses ve geçen senenin Spider-Man:Homecoming, 90lar stili komedi de takılı kalmış filmler, her ne kadar Spider-Man’e bayılmış olsam da. İkilinin yönetmen oldukları projeler ne yazık ki daha vahim. Chevy Chase’li tatil filmlerine reboot/devam filmi gibi olan Vacation, orjinal serinin en bayat filmine bile kıyasla tembel esprilerle dolu bir kabustu. İkilinin yazdığı diğer filmler gibi Vacation, 90'larda takılı kalmış bir havaya sahipti, 90'ların sonlarının iğrendirici komedi furyasını devam ettiriyormuş gibi.
Oyun Gecesi, Daley ve Goldstein’ın ikinci yönetmenlik denemesi, ve her ne kadar senaryosu başka bir yazardan gelmiş olsa da, normal vatandaşların komik suç entrikalarına girmesi etrafında oluşan hikayesi, Horrible Bosses’ın bir devam filmine dönüştürülebilirmiş, o formülü ve tonu o kadar yakından takip ediyor. Oyun Gecesi ile ikili bir kere daha 15 yıl önce vizyona girse taze gözükebilecek, ama şu günlerde fazla eski usül komedi gibi görünen bir filme imza atıyorlar.
Max (Jason Bateman) ve Annie (Rachel McAdams) isimli rekabet tutkunu evli çift, her oyunda herkesten ne kadar iyi olduklarını kanıtlayabilmek için her hafta arkadaşlarıyla oyun gecesi düzenler. İkilinin bu kadar rekabetli olması şirin gibi gösterilmeye çalışılmış, ama anında kıl eden kişilikler olmalarına sebep oluyor. Bir oyun gecesine Max’in zengin kardeşi Brooks (Kyle Chandler) da katılmak ister. Max, Brooks’u o kadar kıskanmaktadır ki, hissettiği kendine güvensizlik kısır olmasına, bu yüzden Max ve Annie’nin çocuk yapamamalarına sebep oluyor. Evet, bu gerçekten de filmin alt-konularından biri. Oynayanlara yeni bir heyecan vermek için Brooks, kendini ‘sahte kaçırması’ için bir şirketi kiralar, ve oyuncular Brooks’u ‘kurtarabilmek’ için ipuçlarını çözmek zorundadır.
Fakat tabi ki Brooks gerçekten kaçırılır, ve bu bayat komedi fikri sıkıcı orta sınıf çiftimizin kendilerini halen oyunda zannettikleri için gerçek gangsterlere kafa tuttukları sit-com tarzı esprilerle doldurulmak için kullanılır. Filmin ortalarına doğru karakterlerimiz gerçekten tehlikede olduklarının farkına varırlar, ve bu noktadan sonra senaryo en azından azıcık orjinal olan oyun gecesi konusunu bir kenara atar ve gayet alışılagelmiş bir aksiyon/komedi şablonuna oturur. Eğer filmin amacı normal bir çiftin bir gece boyunca elde olmadan suç dünyasına girmesini anlatmaksa, o film Steve Carrell ve Tina Fey’li Date Night olarak çekildi zaten. Filmin üçüncü perdesi safi aksiyonla bitsin diye bir sürü mantıksız konu sürprizi ile dolu, ve son on beş dakikası geri kalanın tonunun o kadar dışına çıkıyor ki, son anda çekilip filme yapıştırıldığı çok bariz.
Bazı espri fikirleri aslında gayet ilginç. Mesela Brooks’un kaçırıldığı sahnede Brooks gerçekten dövülüyorken Max ve Annie’nin sakin sakin peynir yemesi komik bir çelişki yaratıyor. Fakat bu sahne aynı zamanda yönetmenlerin komedi çıkarabilmek için hikayenin mantığından ne kadar ödün verdiğini de gösteriyor. Brooks dövülürken yirmi defa bunun oyun değil gerçek olduğunu söyleyebilirdi, bu konu mantıksızlığına bir cevap bulunmuyor. Buna benzer bir sürü sekans var filmde. Komedi ince bir sanat formu. Tabi ki espri olması lazım, ama eğer karakterlerin içinde oldukları durumu anlaşılan bir mantığa oturtmazsak onlara olan empatimiz azalıyor ve bu yüzden her durumun komedisi yüzeyde kalıyor.
Bateman ve McAdams, gayet yerinde bir komedi kimyasına sahipler, ama bir sahne haricinde kendilerine verilen materyal yeterli olmuyor. Diğer yandan eşi kendisini terk ettiğinden beri obsesif bir kişiliğe dönüşmüş polis memurunu canlandıran Jesse Plemons, filmin en akılda kalır karakterini canlandırıyor. Sahneye girdiğimiz çekimleri oyun tahtası gibi gösteren kadrajlar haricinde elde tutulur bir görsel yaratıcılık da yok. Duyduğuma göre Daley ve Goldstein, DC’nin en ünlü hikayelerinden biri olan Flashpoint’i yöneteceklermis. Oyun Gecesi’ni izledikten sonra DC sinema evreni daha çok çekecek diye düşünmekten alamıyorum kendimi.