1950'lerin Pittsburgh'undaki yoksul bir ailenin, özellikle de bu yoksulluktan kaynaklanan kendi iç çatışmalarının öne çıkartıldığı, yaşantısı eksenindeki bir ırkçılık öyküsünün gözler önüne serildiği senaryosunu, aynı isimli Pulitzer Ödüllü kendi oyunundan (1985) uyarlayarak August Wilson'ın yazdığı ve yönetmen koltuğunda da, başroldeki Troy Maxson karakterini de canlandırmasının yanı sıra yapımcılar arasında da yer alan Denzel Washington'ın oturmakta olduğu “Fences”; sıra dışı bir dönem draması olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, 24 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilerek; "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" kategorisinde Viola Davis'e, birer Academy, BAFTA ve Golden Globe ödülü kazandırırken, brüt 64.4 milyon dolarlık bir hasılat rakamına da ulaşılmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Onlarca yıldan bu yana tanıdığı en yakın arkadaşı Jim Bono (Stephen McKinley Henderson) ile birlikte, çöp toplayıcısı olarak çalışan Troy Maxson; haftalık mesaisini tamamlayarak, komşusu da olan Jim ile beraber evlerine dönmüşler...
Ve...
Jim, elindeki eşyaları Troy'un evinin kapısının önüne bıraktıktan sonra da; günlerden Cuma olması ve Cumartesi ile Pazar'ı da dinlenerek geçirecek olmaları gerekçesiyle, evin arkasındaki bahçe de, hem içip hem de laflamaya koyulmuşlardır...
Elbette...
Seslerini duyan Troy'un karısı Rose Maxson'da (Viola Davis) kendilerine katılır...
***
Böylelikle de...
Aralarında geçen konuşmalar esnasında...
Okuldan arta kalan saatlerini değerlendirerek harçlığını çıkartmak amacıyla, A&P isimli market de geçici bir işe girmiş olan Maxson çiftinin oğulları Cory'nin (Jovan Adepo); okumakta olduğu lisenin futbol takımına seçildiğini de öğreniyoruz...
Ki II. Dünya Savaşı öncesindeki dönemde, efsanevi Babe Ruth ve Josh Gibson kadar iyi beyzbol oynayan ve bir profesyonel olarak sadece Negro liglerde şans bulabilen Troy'a göre; bunun hiçbir önemi bulunmamaktadır...
Zira zaman ne kadar değişmiş olursa olsun, Afro - Amerikan kökenli beyzbol ve futbol oyuncularının; spordan para kazanmaları, hala pek mümkün değildir...
Bu sebeple de...
Bir "öğrenilmiş çaresizlik" örneği olarak Cory, beyazların ilgilenmeyecekleri futbol yerine; araba tamirciliği vs. biçimindeki, kendisine para kazandıracak pratik bir mesleğe yönelmelidir...
***
Gençliğinde, yakalandığı ölümcül bir zatürreden; eli oraklı ve sırtı pelerinli Ölüm'ü güreşte yenerek kurtulduğuna ilişkin bir hikayeyi de, ballandıra ballandıra anlatırken Troy...
Birden...
Troy'un önceki bir ilişkisinden doğan, müzisyen olarak para kazanma hevesindeki otuz dört yaşındaki büyük oğlu Lyons Maxson (Russell Hornsby), elindeki gitarıyla çıkıp gelir...
Çünkü Troy; o gün maaşını almıştır ve düzenli bir iş de çalışmak istemediği için işsiz de olan Lyons babasından, 10 dolar borç isteyecektir...
Her ne kadar Troy buna yanaşmak istemese de, Rose Troy'u ikna ederek; 76 dolar 22 sent olan sefalet ücreti niteliğindeki maaşının, 10 dolarını Lyons'a vermesini sağlayacaktır...
***
Ertesi sabah...
Troy uyandığında, "çitleri" onarmasını istediği oğlu Cory; futbol antrenmanına katılmak üzere, çoktan evden ayrılmıştır bile...
Bu arada...
Troy'un, II. Dünya Savaşı esnasında, Japonlarla savaşırken ağır yaralandığı kafasına metal bir plaka takılmış olan; erkek kardeşi Gabriel "Gabe" Maxson (Mykelti Williamson) ile de tanışıyoruz...
***
Geçirdiği beyin travması nedeniyle akıl sağlığı yerinde olmayan Gabe, sokağın karşısındaki Bayan Pearl'ün evinin bodrum katında yaşamakta ama sağlıklı beslenememektedir...
Sırf bu yüzden de olsa Rose, Gabe'in yeterince beslenebileceği bir hastaneye yatırılmasını önermektedir...
Ancak...
Devletin Gabe'e ödediği 3 bin dolar tazminatı, şu an oturmakta oldukları evin peşinatı olarak kullanmış olan elli üç yaşındaki Troy; Gabe'i hapsetmek olarak da algıladığı bu fikre, pek de sıcak bakmamaktadır...
Sinirleri büsbütün gerilen Troy'da, aynan oğlu Cory gibi; "çitleri" düzenlemek yerine, her Cumartesi yaptığı şekilde kendini dışarıya atar...
***
Derken...
Okuldaki antrenmanını tamamlayarak gelen Cory ile sakinleşerek evine yeniden dönen Troy; sohbetinde belini kırmak suretiyle, birlikte "çit" yapma işine girişirler...
Tabii ki Troy için asıl gaye, oğlunu futbol oynamaktan caydırmak iken; derslerinde de başarılı olan Troy'un asıl hedefiyse, alabileceği futbol bursu sayesinde kapağı bir üniversiteye atabilmektir...
İşte oğlunun patronu olduğunu iddia eden bir baba ile çok farklı görüşlere sahip olan oğlu arasındaki bu hararetli konuşma, daha da doğrusu; kendi aralarına örmeye başladıkları aşılmaz "çit" engeli hali, bu çerçevede sürüp gider...
Dakika 40...
İzlerken yüreklerinizin derinden titreyeceğini düşündüğümüz filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 99 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Finale ve öncesindekilere dair "spoiler" verilmeden, emek harcanarak sizlerle buluşturulmuş; özgün ve büsbütün farklı bir başka yorumda yeniden bir arada olabilmek dileğiyle...
Keyifli seyirler,