Sürrealist tarzdaki senaryosunu da yazmasının yanı sıra, ilk (ve şimdiye kadar da tek) uzun metrajlı (debut) sinema filmini de çekmekte olan Randy Moore'un yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “Escape from Tomorrow”; "neo - noir" bir atmosferde kurgulanılmış, fantastik bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, The Walt Disney Company'den izin alınmaksızın ve dört bir yanı yüzlerce güvenlik kamerasıyla gözlenen bir park içerisinde herhangi bir şüphe de uyandırılmadan, cep telefonlarıyla iletişim kurulmak ve normal bir Disney World ziyaretçisi görünümü verilebilmek amacıyla; profesyonel değil de sıradan bir Canon EOS 5D kamerası kullanılmak yoluyla, "gerilla" tekniğine başvurularak "siyah - beyaz" olarak çekilmiş olan 650 bin dolar bütçeli bu bağımsız (indie) Amerikan filmine biraz daha yakından bakalım...
***
Karısı Emily (Elena Schuber), çocukları Sara (Katelynn Rodriguez) ve Elliot (Jack Dalton) ile birlikte Walt Disney World Resort'daki tatilini, eğlenerek geçirmekte olan Jim White (Roy Abramsohn); sabahın ilk saatlerinde, konaklamakta oldukları Disney's Contemporary Resort'daki odalarının balkonunda aldığı bir telefon çağrısı esnasında, herhangi bir sebep gösterilmeksizin işinden kovulduğunu öğrenecektir...
Tatillerinin son günü olması nedeniyle ailesine, bu konudan hiç bahsetmediği gibi renk de vermeyen Jim; onlarla beraber otel odasından ayrılacak ve trene atladıkları gibi anlatılan öyküdeki heyecana uzanabilecekleri Disney World'taki eğlencelerine devam edeceklerdir...
Elbette bu, Jim'in kafasındaki plandır...
***
Ancak Jim'in otel odasındaki, başına gelenlere ilişkin "inkara" yönelik bu hesabı; Disney World'taki turlarına birebir yansımayacak ve en azından kendisi açısından, değişik aksilikler ortaya çıkacaktır...
Nasıl mı?
İlk olarak, trende karşılaştıkları Sophie (Danielle Safady) ve Isabelle (Annet Mahendru) isimli, turist oldukları anlaşılan iki Fransız genç kız, Sara ve Elliot'a ilgi gösterirlerken; Sophie ile Isabelle'de, "bastırılmış cinsel fantezileri" ve "hormonal aktiviteleri" birden harekete geçen Jim'in radarına gireceklerdir...
İşte tam da bu çerçevede...
Korku tüneli gezintisi sırasında, bindikleri vagonun önünde çocuklar otururlarken; arkada oturan Jim, yine arkada oturan karısından öpücük almak istediğinde, çocukları bahane eden Emily tarafından reddedilecektir...
***
Böylelikle de...
İşten kovulmanın yol açtığı travmaya, karısı tarafından geri çevrilmek de eklendiğinde; Jim'in dünyayı algılama biçiminde, gerçekliklerden kopuşlar meydana gelmeye başlayacaktır...
Örneğin:
Tüneldeki animatronik karakterlerin suratları, çatılmış ve gözleri kendisine nefretle bakıyormuş gibi görünürken; özellikle de karısının, sözlü tacizlerine maruz kaldığı hissine de kapılacaktır...
***
Neyse...
Aynı tuhaflıkları, Emily'nin de fark etmiş olduğunu zanneden Jim; Buzz Lightyear diye tutturan oğlu Elliot'ın isteğini yerine getirmek üzere, karısı Emily ve kızı Sara'dan ayrılarak farklı bir yöne doğru gidecektir...
Her ne kadar vardıklarında içeriye girmeyi beceremeseler de, tek bir ray üzerinde ilerleyen bir otomobille; Jim'in daha önceden gözüne kestirmiş olduğu Sophie ile Isabelle'in içinde oldukları, otomobilin peşine takılacaklardır...
Ve...
Hatta bir ara Jim, aynı otomobil de; gerçeklerle örtüşmese de, onlarla yan yana oturduğu duygusuna da kapılacaktır...
***
Yetmez...
Küçük Elliot'ın da dikkatini çekecek ve sebebini de sordurtacak bir şekilde; Sophie ile Isabelle nereye gider ve neye binerlerse, baba ile oğul da aynısını tekrarlayacaklardır...
Üstelik kızlar da, takip edildiklerinin farkına vararak; bunun tadını çıkartmaya başlamışlarken...
***
Derken...
Sophie ile Isabelle'in ardından gittikleri, Uzay Dağı gibi zorluk derecesi yüksek parkurlardan birinde midesi bulanarak kusan Elliot; annesiyle beraber otel odasına dönerken, Jim ile kızı Sara, Disney World turuna devam edeceklerdir...
Zira Jim, Sophie ile Isabelle'in peşlerinden ayrılmak niyetinde değildir...
***
Fakat kendisiyle yeterince ilgilenemediği Sara, gözden yok olarak babasından uzaklaştığında; Scooter'lı bir adamın (Lee Armstrong) oğlu (Trey Loney) tarafından itilerek yere düşürülmek suretiyle, dizinin kanamasına vesile olacak ve soluğu, Sara'nın dizine pansuman yapılacağı revir de alacaklardır...
Yalnız bu kez de, Jim'in faltaşı gibi açılan gözleri; eğildiği yerden Sara ile ilgilenen görevli hemşirenin (Amy Lucas), yuvalarından fırlayacak gibi duran göğüslerine doğru kayacaktır...
Dakika 30...
18 Ocak 2013 tarihindeki dünya prömiyeri, Sundance Film Festivali'nde yapılmış ve yıllar içerisinde de "kült" mertebesine eriştiğini bildiğimiz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; kendi kişisel bagajlarındaki "kültürel ezberlerinin oluşturduğu engellere takılıp kalan" izleyicileri şaşkına çevirmeye devam edecek olan, "şok edici" sahnelerle dolu 60 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Emek verilerek sizlerle buluşturulmuş, özgün ve büsbütün farklı bir başka yorumda yeniden bir arada olabilmek dileğiyle...
Keyifli seyirler,