Siz hayal kurarken gerçekleşen şeydir hayat...
Yazar: Orkan ŞancıBazen hayat öyle bir darbe vurur ki insana, ruhun bedeninden fırlar, şaşar kalırsın. Geriye bakarsın, geride bıraktığın ömrüne. Hayatın gözünün önünden film şeridi gibi geçmez, kırık aynalardaki yansımalar gibi teker teker birleştirmen gerekir parçaları. Bir duygu hissedersin, sonra bir duygu daha. Birleştirip ne anlama geldiğini çözmeye çalışırsın. Birilerini özlersin, bir umut beslersin. Kimi özlediğini, ne umduğunu hatırlamaya çalışırsın.
Araf’ta kalmayı anlatıyor “Eğer Yaşarsam”. Hayattaki ikilemleri, seçenekler arasında hangi yola gideceğini bilememeyi. Bunu iyi de yapıyor. Tam anlamıyla ‘araf’ı anlatırken seyirciye, karakterlerini arada kalmanın ne denli zor olduğunu öğretircesine sıkıştırıyor.
Mia Hall, çelloya tutkun. Ülkedeki en iyi klasik müzik okullarından birine kaydolmanın hayalini kuruyor. Adam, gitara tutkun. Grubuyla rock konserleri veriyor, günün birinde bir plak şirketiyle anlaşmanın hayalini kuruyor, İkisi de hayallerini koruyor. Derken, çatışıyorlar bir yerde. Hangi yola gideceklerini bilemiyorlar. Savrulmak istemiyorlar öyle, kolayca. Hayallerinin peşinde koşarken buldular birbirlerini, kolay mı tercih yapmak. Ama hayat öyle değil. ‘Siz hayal kurarken gerçekleşen şeydir hayat’, diyor film. Bu dünyada tercihler hayatını şekillendiriyor, ya da hayat biçimin tercihlerini. Ne hayallerinden ne de birbirlerinden öylece vazgeçebiliyorlar. Çünkü Mia’nın girmeyi düşlediği okul, ülkenin öbür ucunda. “Skype ile falan bu iş olmaz” diyor Adam. Bulmuşken birbirini, uzak düşmek niye. Ama birbirlerinin hayaline de saygı duyuyorlar.
Başarılı bir televizyon dizisi kariyerinden sonra, R.J. Cutler ilk dişe dokunur uzun metrajında böyle bir hikaye anlatıyor. Gayle Forman’ın aynı adlı çok satan eserinden bir roman uyarlaması film. Nasıl uyarlandı bilinmez ama sözcükler yakışıyor genç ağızlara. Yaşlılar ise hem sevip hem koruyorlar onları, hayallerine saygı gösteriyorlar. Soğuk Portland gecelerini ısıtan bir sevgi cümbüşü söz konusu. Bu kadar sevgi fazla, diyorsunuz bir yerde. Ama karakterler alışkın, böyle sevilmeye. Kendisini seven filmleri severler onlar. Derken, film onları sevmekten vazgeçiyor. Öyle bir kaza yaşatıyor ki Mia ve ailesine. Ruh bedenden çıkıyor, araf’ta düşündürtmeye başlıyor seyirciyi. Gitsem mi, kalsam mı. Yaşamak mı, ölüm mü? Yaşamak için bir nedenim var mı? Ya da ölmek için? Son dönemin yükselen genç yıldızı (daha 17 yaşında)Chloë Grace Moretz, meleksi yüzüyle sizi bu şiire yaklaştıracak doğru bir seçim. “Kick Ass”teki “hit-girl”i boşuna aramayın onda artık! Gerçi onca çello dersi almasına karşın başarılı olamayınca gerçek bir çello öğrencisinin bedenine yüzünü bilgisayarla yerleştirmişler, ama olsun o kadar. Adam rolündeki genç oyuncuJamie Blackley de klişelere pek yüz vermeyen, düzgün bir oyunculuk sergiliyor. Filmdeki tüm şarkıları canlı söyleme gibi bir cürette de bulunmuş. Beraber söyledikleri Smashing Pumpkins’in “Today”i hiç bu kadar güzel yorumlanmamıştır belki de. Bir yanda gitarlar, diğer yanda çello. Peki bu iki telli çalgı birlikte olabilir mi? Beethoven aşığı kızımız, rock yıldızı adayı oğlanla mutlu olabilir mi?
Tüm bu sorulara, geriye-dönüş’lerle yanıt arıyor film. Filmlerde aşırı geriye-dönüş kullanımından hazzetmeseniz bile, filmin yapısı gereği bu tercihe saygı göstermeniz gerekebilir. Çünkü “hayatına şöyle bir dönüp bak” diyor film. Bunun için büyük bir travma yaşamayı bekleme. Hayallerin ile yaşadığın hayatı karşılaştır ve bir tercih yap! En önemlisi de bu sonuncusu. Hani karakterlerini sevmekten vazgeçip ağlatıyor ya film. Sen de öyle yap. Kendi hayatının yönetmeni ol ve ağlama pahasına bir tercih yapSizi hayatınızı gözden geçirmeye iten her şeyde olduğu gibi bir sanat var burada. Sinema sanatı. Ama tempo için söyleyeceklerimiz mevcut. Sanki biraz daha hızlı bir filme ihtiyacımız varmış. Sanki finaldeki o diyaloglar çok önce söylenmeliymiş. Sanki bir şeyleri çoktan anladığımız halde film aynı şeyi öğretmeye çalışan sıkıcı bir öğretmen gibi davranmış. Bir şeyleri gözden kaçırıyormuşuz gibi bir hava estirilmiş. Şaşırtıcı bir final de beklemeyin. Durağan temposuna kusur etmeden öylece bitiyor film. Geriye ise her güzel filmde olduğu gibi, belki yanıtlar değil ama, doğru sorular kalıyor.