Usta bir titizlikle harmanlanmış muazzam bir gerilim...
Yazar: Oktay Ege KozakKayıp Kız, David Fincher’in filmografisinde ‘Bir Kerelik’ ismini taktığım filmlerden. Bazı Fincher filmleri vardır ki, zamansız, derin mi derin, sıkı mı sıkı, her izlediğinizde yeni detaylar bulabileceğiniz, yeni hazlar alabileceğiniz şaheserler, Yedi, Dövüş Kulübü ve Zodiac gibi.
Diğer yandan da ilk izlediğinizde baştan sona heyecanlı, hiç bir an ilginizi bıraktırmayan, konu ağırlıklı gerilim/gizem filmleri var Fincher’ın, ne kadar ustaca elden geçirilmiş olsun, hikayenin sürprizlerini bildikten sonra bir daha izlemeyi kanımca gerektirmeyen.
İzlediğimde çok sevdiğim fakat sonradan bir türlü ikinci tur için davet edici bulmadığım Bir Kerelik David Fincher filmleri arasında Oyun ve Panik Odası gibi yapımlar var. Ejderha Dövmeli Kız’ı da bu grupta sayabilirdim, eğer önceden daha başarılı bulduğum İsveç versiyonunu izlememiş olsaydım.
Fakat Kayıp Kız’ı bir daha izleyip daha derinden analiz etmek ihtiyacı duymamam filmin etkisiz veya ortalama bir yapım olduğu anlamına gelmiyor. Fincher’ın Gillian Flynn’in çok satan romanından Flynn’in kendi uyarladığı senaryoyu ekrana aktarma başarısını tasvir etmek için akıla tek bir söz geliyor, o da ‘titiz’. Kayıp Kız, hikayeye yetersiz bir karesi bile bulunmayan, konunun binbir türlü sürprizlerini usta bir titizlikle harmanlayan muazzam bir gerilim.
Orijinal hikayenin karakterler hakkında yaptığı bazı seçimler, inanılır drama dünyasından uçup neredeyse "fars" veya "self parody"ye kaçsa da Fincher, her zaman hikayeye olan güvenilirliğini koruyan, fakat aynı zamanda baştan sona şeytansı bir eğlence kuran bir dram/gerilim yapısını koruyor.
Sırf seyirciyi salonlara çekebilmek için bazı filmlerin son sahnelerini bile gösteren fragmanlar ile dolu günümüzde Kayıp Kız’ın pazarlama bölümünü alkışlamak lazım, çünkü filme bağlı her fragman konunun gizemini olası seyirciye nakletmekte başarılı olurken ilk perdesinden sonra başlayan sürprizlerin bir tanesini bile göstermekten kaçınıyor.
İşte bu yüzden Kayıp Kız’ın pazarlama ekibi bile hikayenin ilk otuz dakikasından sonrasına dokunmuyorsa ciddi bir spoiler paragrafı koymadan bu bölümleri incelemek bu konularda daha bile dikkatli olması gereken bizim gibi eleştirmenlere kalmamalı.
Benim gibi orijinal roman ile haşır neşir olmayan seyircinin Kayıp Kız’ın fragmanları ve sinopsisi ile aktarılan konu bilgileri, Nick isimli bir yazarın (Ben Affleck) eşi Amy (Rosamund Pike) esrarengiz bir biçimde kaybolduktan sonra halk ve polis Nick’ten şüphelenmeye başlaması, kısa zamanda karakterler için yepyeni çelişkiler ve zor kararlar ile yer değiştiriyor ve kendimizi bambaşka bir hikayenin ortasında buluyoruz.
Özellikle eğer kitabı okumadıysanız, benim tavsiyem, olabildiğince az bilgi ile salona girip bu zeki, haşarı ve yer yer deli hikayenin tadını çıkarmanız. Tabii ki Kayıp Kız sadece düz bir gerilim vaad etmiyor. Filmin modern medyaya fırlattığı sert iğnelemeler ve medyanın nasıl çabucak bir insanı melek veya şeytan durumuna koyabildiğini, ustaca elden geçirilmiş bir performansın gerçekler karşısında ne kadar güçlü olabileceğini eforsuzca betimlemesi gözlerden kaçmıyor.
Pespaye bir avukatın (Tyler Perry) eşini öldürdüğü şüpheleri karşısında popüler bir haber programında kendini savunmak zorunda kalan Nick’i sanki lise son sınıf tiyatro oyununa hazırlıyormuş gibi oyunculuk eğitimi verdiği sahne bile tek başına bilet parasına değer. Yine de bu tematik dokundurmalara rağmen filmin sürprizlerle dolu konusu her zaman ön plana geçiyor.
Kadronun bütünü neredeyse mükemmel birer oyunculuk sergiliyor. Özellikle ilk perdede Ben Affleck’in soğuk ve sıcak arasında gidip gelen performansı karakterin motivasyonlarını anlamamızı engelliyor ve hikayenin gizemini ayakta tutuyor. Şüpheciliği elden bırakmayı reddeden bir dedektif rolünde ise HBO dizisi Treme’den tanıdığımız Kim Dickens kendinden bahsettirecek bir efor sarf ediyor.
Fakat bu güçlü kadronun arasında Rosamund Pike, on yıldan fazladır büyük şeyler vaad eden bir aktris, göz önünde yeni bir yıldıza dönüşüyor. Amy karakterini nasıl ustaca aktardığını filmin sürprizlerini bozmadan incelemek imkansız. Tek söyleyebileceğim şu ki, En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ına en azından aday olmazsa çok şaşıracağım.
Fincher, özellikle montaj ve müziği kullanarak filmin ilk saniyesinden son saniyesine kadar seyirciye soğuk ve tedirgin bir his aşılıyor. Hemen her sahnenin çabuk "fade" efektleri ile açılıp bitmesi, bu numaranın aynı zamanda açılış jeneriğinde kullanılması sanki hikayenin bütün gerçeklerini hiç bir zaman tam olarak öğrenemeyeceğimizi gösteriyor, belirsizlik dolu bir his yakalıyor. Trent Reznor ve Atticus Ross’un soğuk ve mekanik müziği bazı karakterlerin vahşi ve narsisistik taraflarını ön plana çıkarmakta başarılı oluyor.
Kanımca yeni bir David Fincher şaheseri olmamasına rağmen Kayıp Kız kesinlikle en az bir şansı hak eden, titizlik ve ustalıkla elden geçirilmiş bir gerilim sunuyor.