Atmosferiyle hatırlanacak bir film...
Yazar: Banu BozdemirUğur Yücel’in ‘Soğuk’ filmini İstanbul Film Festivali’nde izledikten sonra ‘demode’ bir film olduğunu düşündüm. Filmin demodesi mi olur demeyin. Oluyormuş. Kars’ın kasvete ve gerilime yatkın havasını bir de öyküyle karartınca ve konu da Rus kadınların çilesi olunca ‘demode’ fikri oluşuveriyor insanın filme bakışında. Tam emin değilim ama öykünün yönetmenin 2003 yılında çektiği Yazı Tura sırasında kafasında oluştuğu söyleniyor. Eğer öyleyse kafamda oluşan ‘demode’ tanımlaması en azından bir anlam kazanıyor, bu konu yıllar sonra nasıl oldu da ortaya çıktı dedirtmiyor en azından. Tabii bu filmi izledikten sonra bir kez daha anladık ki Uğur Yücel’in hiçbir filmi Yazı Tura’nın yerini tutmayacak!
Bu sene bolca Rus kadın – Türk erkek filmi izledik, filmlerde kadının çilesi diye anlatılan şeyin artık değişik bir günah çıkartma olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, başta sadece kadını bir seks objesi olarak algılayan erkekler sonrasında en ufakta bir temasta zil zurna aşık oluyor ve olaylar bambaşka boyut kazanıyor. Aşık olma duygusunu yönetmenlerin bir anlamda günah çıkartma duygusu olarak yorumluyorum. O yüzden bir kere de adamları aşık etmeden, konunun aslına sadık kalınarak verilmesini salık vermek istiyorum. Evde bekleyen ve sürekli aşağılanan kadın modeli ise her filmde tekrarlanan ülke gerçeği adeta.
Soğuk tam atmosfer filmi… Yücel Kars’ı filmin arka planına o kadar güzel döşüyor ki, manzara karşısında öykü bile donuyor. Öykü bildik aslında. Demiryolu işçisi Balabey’in ıssız, karlı bir demiryolunda ilerleyişi var ki, dünyanın sonunun geldiğini hissediyorsunuz adeta! O derece y yani! Aslında hikayenin yönü Balabey’e dönük ama kardeşi Enver’in bıçkınlığı gerilimi yükselten unsurların başında geliyor. Balabey’in aşkıyla, Enver’in erkek egosu sürekli çatışma halinde. Yücel yine erkek tarafının çatışmalarını, toplum içinde var olma konumlarını ve kadınlara karşı olan tavırlarını aktarmaya çalışmış. Erkek tarafı iyi analiz edilmiş ama başta Enver’in karısı dahil olmak üzere özelikle de üç Rus kadının karakterlerinin derinlikten uzak olması öyküyü bölen bir şey. Filmin adı gibi soğuk bir havası var, Balabey aşık olmasına, içinde fırtınalar kopmasına rağmen put gibi duran bir adam, evli olduğu için yaşadığı suçluluk hali bize de pek etki etmiyor açıkçası. Enver’in kendinden taşan erkeklik hali ise zaman zaman komik duruyor. Hal böyleyken ortam iyice buza kesiyor ve senaryonun ara boşlukları hikayeyi istenilen noktaya taşıyamıyor.
O yüzden daha çok atmosferiyle hatırlanacak filmlerden biri olup çıkıyor Soğuk. Aslında Yücel’in öyle bir atmosferden gerilim çıkartması filmi aynı temalı filmlerden farklı bir yere taşıyor ama yine de bu aşkların sonunun olmadığı, hatta trajediyle sonuçlandığı ve ayrılığın öyle ya da böyle olduğu yönündeki tanımıyla benzer bir noktaya geliyor. Kadına söz hakkı tanımayan, aslında onu dikkate almayan bir erkek grubunun anlatılmaya çalışıldığı filmin tatmin edici noktası Kars’ın başarıyla yansıtılması, hatta başarılı bir biçimde gerilim atmosferine bürünmesi olabilir. Onun dışında kadınla erkek arasındaki çatışma, duygusal ya da egosal, burada da var. O yüzden Uğur Yücel pek fazla bir şey söylemiş olmuyor bu filmle, farklılık yaratamıyor ve derinlik katamıyor karakterlerine ve öyküsüne.
twitter.com/BanuBozdemir