Hesabım
    Yves Saint-Laurent
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Yves Saint-Laurent

    Sıradan bir insan olarak Laurent...

    Yazar: Kaan Karsan

    Bir ‘Yves Saint Laurent’ filminin ismine ve cismine bakıp onu hızlıca ‘moda filmi’ olarak yaftalamak mümkün elbette.  O ışıltılı ve havalı podyumların arkasında duran parlak bir zihin hakkında yaratılmış derin bir moda evreni beklemek de...  Lakin ‘Yves Saint Laurent’, ünlü modacının ne ‘ünlü’ ne de ‘modacı’ tarafına yoğunlaşmanın derdinde. Genç Fransız yönetmen Jalil Lespert, Laurent’i daha çok dertleri, tasaları, aşkları, hayal kırıklıkları ve bozgunları olan sıradan bir insan olarak yeniden yaratmanın peşinde...

    Lespert’nin ‘Yves Saint Laurent’i, genç dehayı gençliğinden itibaren filme almaya başlıyor. Laurent, Dior aracılığıyla hayatını adayacağı moda evrenine giriyor. Dior kısa bir süre sonra hayata veda edince dönemin Fransa’sındaki tüm spot ışıkları bir anda Laurent’nin üstünde açık kalıyor. En büyük korkusu başarısızlık olan ancak yetenekleri doğrultusunda korkusundan epeyce uzaklarda seyreden Laurent, önüne gelen bu şansı en iyi şekilde değerlendiriyor. Filmin bu ilk bölümü ‘Yves Saint Laurent’ markasının yaratım sürecini ele aldığı kadar hayatının sonuna kadar bir can yoldaşı olarak ona eşlik edecek olan Pierre Bergé ile tanışma hikayesini de anlatıyor.

    Çok beklendik bir başarı öyküsü yöneliminden sonra ‘Yves Saint Laurent’ , kıvrak bir manevrayla modacının daha gizli, magazinden daha uzak yaşantısına odaklanmaya başlıyor. Cinsel yönelimleri sebebiyle baskılanan, bu baskılanmış halini içine kapanıklığı ve gereğinden fazla kibarlığıyla dışavuran Laurent’nin ‘yol bulma’ çabaları filmin asıl derdi haline geliyor. Mevzubahis karakterin içinde hem her hareketiyle takdir edilen, saygı duyulan bir modacı, hem de bir türlü kendine güvenemeyen, güçlenemeyen, çok basit dertlerle cebelleşen ve kendini yalnız olarak niteleyen zayıf bir insan var. Lespert’nin filminin hareket alanını da bu karakteristikler arasındaki kontrast sağlıyor.

    ‘Yves Saint Laurent’ özellikle kurgusundaki büyük sıkıntılara ve karakterinin içini tam olarak açamayan, kabuğunu kıramayan soğuk yaklaşımına rağmen iyi çekilmiş bir film. Sıradan suları aşamamasının başlıca sebebi ise Saint Laurent’nin heybesindeki turpları bir türlü doğru tespit edememesi ve sürekli olarak yalpalaması... Saint Laurent’nin 68’ devrimi civarında sürdürdüğü, döneme nazaran neredeyse ‘tekdüze’ hayatı bir noktadan sonra hedefsizlik hissini beraberinde getiriyor. Bu noktada iyi çekilmiş olmasının avantajları devreye giriyor ve filmin iki saate yaklaşan süresi en azından ‘anlamsız’ gelmiyor. Lakin film bitince akıllara düşen ‘odaksız bir hikaye izleme’ sorunu, filmin tadını bir nebze ekşitiyor.

    Filmin övgü hanesine ise Laurent’i canlandıran Pierre Niney ve Berge’yi canlandıran Guillaume Gallienne’nin iyi performanslarını yazmak mümkün. İki oyuncu da, bu ‘havalı’ olmak isteyen filmin içinde ‘havalı’ durmayı başarıyorlar.

    Laurence Benaïm’nin biyografik romanından uyarlanan Yves Saint Laurent, sinemayla sağlam bir köprü kuramayan bir film. Elde kayda değer bir malzeme var ancak diğer elde de bu malzemeyi nasıl kullanacağını tam olarak bilmeyen bir yönetmen var.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top