Gloria: O bir politik apolitik!
Yazar: Kaan KarsanHemen söyleyelim, Gloria’yı tanıyorsunuz. Zira Gloria’yı tanımak için Şili’de yaşamanız yahut onunla yolu kesişen bir film karakteri olmanız gerekmiyor. Gloria’yla tanışmak için bu dünyada yaşamak yetiyor. Sebastian Lelio, herkesin çok yakından tanıdığı bir kadının hikayesini anlatmaya koyuluyor. Çok net, çok açık, kendinden çok emin ve çok duru bir biçimde hem de... Bütün bu duruluğu içinde ise, ancak daha diplerde görülen bambaşka bir sorunlar dehlizi var: ağır askeri diktatörlüğün izlerini ancak üzerinden atmaya başlayan, şiddetini bir türlü tahayyül edemediği bir hesaplaşmanın içerisinde savrulan ve yeni bir kimliğin arayışında olan Şili.
Gloria, Şili’nin gizli kaosunda yaşayan yüzbinlerce insandan biri. Birçok tarafıyla ‘herkes’i birçok tarafıyla da ‘hiç kimse’yi mecazlıyor. 60’larına merdiven dayamış, kocasından ayrılmış, çocukları yuvadan çoktan uçmuş, yalnız ve olabildiğince ‘özgür’ bir kadın... Tüm hayatı boyunca savrulmuş, haliyle Pinochet tarafından bolca baskılanmış, tüm hayatını çalkantılarla inşa edilen bir paradigmanın ışığında kurmuş. Partiden partiye koşarak ve hayatının ikinci baharını ‘kendini arayarak’ geçiren Gloria, bir gün sosyal vaziyeti nedeniyle çokça kendine benzeyen Rodolfo ile tanışıyor. Rodolfo emekli bir asker. Tıpkı Şili’nin kendisi gibi. Bu tanışma Gloria’nın hayatında yeni bir başlangıç haline geliyor. Lakin bu başlangıç, yaşadığı girdaplı yaşamın ‘değişim’ine değil ‘sabitlenmesine’ sebebiyet veriyor.
Sebastian Lelio, bir tünelden ancak çıkmış olan ülkesinin hikayesini ‘bugün’ üzerinden ve ‘geçmiş’ ile organik bağlar kurmadan anlatıyor. Lakin buna rağmen Gloria, aslında tamamen ‘geçmiş’in paltosundan çıkan ve kendisini apolitiklik üzerinden politize eden bir film: Ataerkil ve sert bir rejimde üzerine beyaz örtüler çekilen, görünmez kılınan, hayaletleştirilen kadınlar aslında ‘oradalar’. Lelio, tek başına belli bir yaş aralığındaki hemcinslerini temsil edebilen Gloria karakterini o kadar yakından tanıyor ve o kadar engelsizce anlatıyor ki, şapka çıkarmamak mümkün değil. Karakterinin kendisi kadar, karakterin öyküsünü sunmadaki metodolojisi de takdire şayan.
Lelio, filmini mizah egemen bir zemine kuruyor. Bu mizah geniş kapsamlı bir trajediden sağılıyor: Erkek cinsinin güvenilmezliği, boşanmanın verdiği gizli olduğu kadar açık kırgınlık, elinde büyüttüğün çocukların günü gelince uçup gitmesi ve ardına dahi bakmaması ve en geniş kapsamda kadının kendine biçilen rolün içerisinde kapana kısılıp kalması... Uzaktan bakınca alabildiğine trajik –trajikomik bile değil- görünen bu yapı, Lelio’nun annesini kaynak alarak yazdığı müthiş Gloria karakterinin karizması dahilinde yumuşuyor ve bambaşka bir kimlik kazanıyor. Filmin müthiş kapanış sekansı ise bütün bu bağlamı tek başına somutlayarak bir nevi filmin özeti haline geliveriyor.
Filmin mutlak suretle kendine ait bir paragrafı hak eden oyuncusu Paulina Garcia ise belki de 2000’lı yılların en önemli kadın oyuncu performanslarından birinin altına imzasını atıyor. Berlin’den aldığı “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü de müthiş performansının fark edildiğine bir delil olarak gösterilebilir. Lakin biz bu performansın asıl öneminin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde anlaşılacağını düşünüyoruz.
2014 senesinin ilk günlerinde Türkiye vizyon takviminde yer bulan Gloria –şimdiden söylemek gerekirse- 2014’ün en iyi filmlerinden biri olarak anılacak, buna şüphe yok. Namının 2014’le sınırlı kalıp kalmayacağını ise zaman gösterecek.