Hesabım
    Lanetli Mesaj
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Lanetli Mesaj

    Yalnızlık mı ölüm mü dersin?

    Yazar: Burçin Aygün

    Yaklaşık olarak 10 yılı aşkın bir süredir insanlığın neredeyse tamamını ele geçiren sosyal medya bağımlılığı yoluna tam gaz devam ediyor. Bazıları için artık asıl yaşamın yerine geçen, kendi gerçekliğini kuran ve bu alternatif dünyada sosyalleşmenin yolunu bulanları kapsayan bu hastalık için birbirinden farklı kuramlar dahi mevcut. Var olması gereken dünyadan uzakta, kendi güvenli sınırları içerisinde kendini gerçek kılmaya çalışan, ruhsal olarak kendini böyle tatmin edip, bir başka deyişle toplumun bir parçası olma ihtiyacının bitmek bilmez devamlılığı.

    İnsanlık tarihi boyunca farklı formlarda kendini gösteren, alternatif kendini var edebilme çözümlerinin güncel yüzü doğal olarak hayatın her bir köşesine sıçradı. Bunlardan bir tanesi de pek tabii ki sinema dünyası. Son yıllarda ardı ardına gelen ve tema olarak kendine sosyal medya akımını seçen bu filmler genellikle korku - gerilim ile dram skalası arasında dolandı. Disconnect gibi önemli yapımların yanında, Unfriended misali rahatsız edici korku projeleri de yerlerini aldılar. Konu ise üç aşağı beş yukarı aynı oldu. Dış dünya ile irtibatı sanal alem üzerinden olan karakterler, ya da dijital evrenin gizliliğini kendine kalkan edinip sosyal yaşantısında yaptığı ya da yapamadığı kabadayılığı buradan yapan tiplemeler veya Unfriended gibi ortaya karışık mesajlar sunan hikayeler.

    Bu hafta vizyona giren ABD - Almanya ortak yapımı Lanetli Mesaj filmi ise bu tip örneklerin bir tür karması gibi. Konu bilindik, hikaye tahmin edilebilir, hikayedeki twist'ler merak uyandırıcı, akış öngörülebilir ancak korku açısından bir hayli bereketli. Bu kez ana tema sosyal medyadan çok, hikayenin kahramanlarının tercihleri üzerine. Daha önce ağırlıklı olarak komedi filmleri ile kendini duyuran ve ilk kez bir korku projesinin başına geçen Simon Verhoeven'in yönettiği Lanetli Mesaj, 70'lerden kalma "yalnız ve dışlanmış genç kız / genç adam" klişesini kullanan, ancak bunu yaparken vaat ettiklerini yerine getirmiş bir film. Söz verdiği şey ise pek tabii ki seyircisini rahatsız edip korkutabilmek.

    Filmin başrolündeki isim, The Walking Dead adlı bol ödüllü TV serisinin yine televizyonlar için hazırlanan, şu aralar 2. sezonu ile yola devam eden spin-off'u Fear the Walking Dead ile tanınırlığı artan Alycia Debnam-Carey. Kendine has bir sevimliliği ve çekiciliği olan Debnam-Carey'nin canlandırdığı Laura, üniversitedeki eğitimine devam eden, arkadaşı bol, çevresi tarafından sevilen, kısacası talep gören güzel bir genç kız. Okulun kenarda köşede takılan ve hatta kimsenin neci olduğuna dair pek bir fikri olmadığı Marina (Liesl Ahlers) ise olabildiğine yalnız kalmış, daha doğrusu bırakılmış, kendini kabul ettirmek için içten içe yanıp tutuşan garip bir kız. Laura tarafından sıcaklık görünce, sevgi açlığını doyurmak için ipin ucunu kaçıran ve günler geçtikçe işi tacize dönüştüren zavallı genç, olayların beklenilir ilerleyişi(!) yüzünden hayatına kıyıyor ve olaylar böylece patlak veriyor.

    Bu noktadan sonra, mutlu mesut yaşayan Laura yavaş yavaş ne olduğunu anlamlandıramadığı bir güç tarafından takibe alınıyor. En büyük mutluluğu olan gerçek sosyal yaşantısını hedef alan bu güç, Marina'nın dehşet verici intihar videosunu, kahramanımızın Facebook profili üzerinden paylaşıyor. Laura ne yaparsa yapsın hesabını kapatamıyor, ilginç bir şekilde malum şirketten de istediği desteği göremiyor. İsmi lazım değil kötülük, intikam için aslında pek kabahatli olmayan kızın arkadaşlarını teker teker avlıyor, rahatsız edici ölümlerinin görüntülerini sürekli olarak profil üzerinden insanları etiketleyerek dünyaya yayıyor. Amaç belli. Laura tamamen yalnız kalana kadar insanları ondan uzaklaştırmak. Plan işe yarıyor, zira insanlar artık nasıl yıllar boyu TV ve yazılı basını mutlak gerçek olarak kabul ettiyse, sanal mecrada da sorgulamaya girişmeden peşin hükümü veriyorlar.

    Dostumuzun aslında oldukça sempatik, iyi niyetli ve sevimli arkadaşları teker teker hayatını kaybederken, kendisi bu sefer dışlanan oluyor, Marina'nın aslında neler yaşadığını birinci elden tecrübe ediniyor.

    Dediğim gibi, formül oldukça bilindik, hikayenin akışı tahmin edilebilir. Buna rağmen senaryoya katkıda da bulunan yönetmen Verhoeven'in akılcı tercihleri sayesinde film hızlı bir şekilde anlatmak istediğini izleyicisine aktarabiliyor. Üstelik de arzu edilen korku kısmını perdeye boca ediyor. Bunun yanı sıra işin sanat yönetimi de bir hayli başarılı. Marina'nın karanlık ve hüzünlü dünyasını yansıtan illüstrasyonlar, yer yer mide kaldıran ölümler ya da deforme olmuş bedenler ve özellikle de karanterin acıklı geçmişini anlatan sekanslar mest edecek kadar iyi.

    İlk yarısı oldukça hızlı ilerleyen, finale kadar hafif aksamalar yaşasa da, istediğini aktarmayı başaran Lanetli Mesaj, her ne kadar adını korku tarihine yazdıramayacak olsa da, türü sevenler, güzelce gerileyim beklentisini taşıyanlar için iyi bir seçenek. Bu arada hikayenin ökült temeli ve merak uyandıran karanlık sanatlar seçkisini unutmamak lazım.

    Son olarak filmin en güçlü yanlarından biri olan müzikleri için Gary Go ve finaldeki çalışması The Beginning'i de bir kenara not alın.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top