Hesabım
    Kızıl Tepe
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Kızıl Tepe

    Farklı bir korku, dehşetin duygusal hali.

    Yazar: Burçin Aygün

    Gotik edebiyat! Korku ve gerilimin hem en acı yüzünü, hem de romantizmin belki de en iç burkan halini tek bir kazanda birleştirmeyi başaran tür. Edgar Allen Poe gibi büyük bir üstadın eserleri, gotik edebiyat diyince akla ilk gelenler olurken, bu janrın sinemadaki yüzü kim olabilir? Şeytanın Bel Kemiği, Pan’ın Labirenti, Cronos ve Hellboy serisi üzerinden belli alanlardaki yetkinliğini defalarca kez kanıtlayan Guillermo del Toro şimdi de farklı bir formatta merhaba diyor. Bu haftanın en iddialı yapımlarından biri olan Kızıl Tepe, gotik üslubun beyazperdedeki güçlü üyelerinden biri olarak bizlerin karşısında.

    Bir türlü Deliliğin Dağları ve Hellboy 3 projesini hayata geçiremeyen Del Toro, dünya genelinde vizyonda fırtınalar estirmesi beklenen yeni projesiyle bir hayli iddialı idi. Peki ya bu konuda gerçekten de başarılı olabilmiş mi?

    Karanlık ve içinizi sıkan mekanlar, korku dolu bir atmosfer, bilinmeyen güçler, hiçlikten gelen sesler ve korkunun en saf halini anlatan nice eser. Kızıl Tepe filmi, şimdiye kadar yayınlanan farklı film içi klipleri, fragmanları ve özel tasarımlı posterleri ile benzeri bir içerikle geldiğini haykırıyordu. Hem güçlü ve ilgi çekici karakterler, hem de kemiklerimizi bile titretebilecek bir serüven. Guillermo Del Toro beklendiği gibi gotik dünyanın “fiziksel” yüzünü yaratma konusunda ustalığını bir hayli konuşturmuş. Amerika’nın göreceli sıcak ve elit havası, İngiltere’nin asilliği ve bu ülkedeki bir şatonun akıllara durgunluk veren görüntüsü. Hepsi de yönetmenin ellerinden ve tabii zihninin en karanlık köşelerinden perdeye akmış. Sadece atmosfer üzerinden dahi seyircisini yeterince gerebilen isim, hikaye kısmına geldiğinde ise oldukça farklı tercihlerde bulunmuş.

    Senaryo yazarlarından biri olan Del Toro, Kızıl Tepe’de gotik bir dehşet hikayesi anlatmak yerine, işin içine aşkı da sokmuş. Yanlış anlamayın! Bu yapış yapış bir aşk meşk hikayesi değil. Aksine kötülüğün ışık dolu kısmını da ortaya çıkartabilecek bir kadının macerası. Yıldız Haritası, Öteki ve Madame Bovary ile gönüllere taht kuran genç aktris Mia Wasikowska’nın muazzam bir beceriyle canlandırdığı Edith adlı edebiyat aşığı kadının serüveni. Edith, genç ve çok güzel bir kadın, ve 60’ına merdiven dayayan varlıklı babasıyla hayata umutla devam eden bir karakter. Bir tür hayalet hikayesi yazan Edith, usta kişilerden “aşk öğesini de kat” gibi tavsiyeler alıyor, küçümenin tür seçimi nedeniyle hayal kırıklıkları yaşıyor.

    Genç yaşta kaybettiği annesinin ruhu daha çocukken ona geliyor, Kızıl Tepe’den uzak durmasını salık veriyor. Bu arada İngiliz aktör Tom Hiddleston’ın ete kemiğe büründürdüğü Thomas Sharpe ise babası ve iş arkadaşlarından maddi destek istiyor, İngiltere’deki kapanmış kızıl kil madenlerinin açılışı için çabalıyor. Edith ve Thomas kısa sürede aşık oluyorlar. Üzücü bir olay sonrası evlenen ikili, ve adamın gizemli kızkardeşi Lucille Sharpe (Jessica Chastain), İngiltere’ye gidiyor, çökmek üzere olan şatoda birlikte yaşamaya başlıyorlar. Bu noktadan sonra sadece annesinin değil, tanımadığı kişilerin yürekleri durduracak görünümlere sahip hayaletleri tarafından ziyaret ediliyor, bir yandan buradaki gizemi çözmek, bir yandan da ölümün en karanlığından kaçmak için çabalıyor.

    Del Toro bahsettiğim gibi reklam çalışmalarıyla daha çok “korku dolu bir gotik masal” vaat ediyordu. Kızıl Tepe filmi ise bu konuda bekleneni pek veremiyor; daha doğrusu böyle bir niyeti yok! Yer yer korkutan (atmosferin de etkisi yadsınamaz), merak ettiren ve oyunculuklar sayesinde şahlanan yapım en samimi haliyle bir hafif-korkulu-gotik-romantik filmi. Kulağa garip gelen bu karışım çok sayıdaki artısına rağmen, hikayenin daha en baştan belli olan eh-işte-gizemi (ki yönetmen saklamak niyetinde de olmamış) ve korkunun gücünün ortalama seviyelerde seyretmesi yüzünden büyük bir şaşkınlığa yol açıyor. Şiddetli bir korku sağanağına yakalanmayı bekleyen izleyici, muhteşem bir gotik atmosfer, kostümler, leziz müzikler ve akılcı kurgu tercihleri ile mest olurken, gerilme konusunda maalesef beklediğini pek bulamıyor.

    Korkunun doruklarına çıkamayan Kızıl Tepe, bunun yerine çok da şaşırtmayan gizemli hikayesini, özünde karanlık bir aşkın ve dehşetin kucağına bırakıyor, korkunç bir romantik kara-masalı anlatıyor. Türü sevenler için harikulade bir görsellik sunan Kızıl Tepe, şayet farklı bir sırrı, değişik bir tema üzerinden “gizleyerek” işleseydi, son dönemin gotik korku sineması içerisinde çok güçlü bir noktaya erişecekti. Bunun yerine merak duygusunu “ne olduğu belli bir bilinmezlik” üzerinden beslemeye çalışan senaryo ile ilerleyen, sıkmayan, görsel olarak tatmin eden, oyuncuların omuzlarında yükselen ilginç bir çalışma bizlerin karşısına çıkıyor.

    Gotik korku denizlerinde yüzmeyi sevenler için doyurucu ancak tam anlamıyla mest edemeyen, yine de seyri pek keyifli bir film Kızıl Tepe.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top