Sizin Annenizin Elmalı Tartından Bile Güzel
Yazar: Burak HatipoğluTürkiye'nin ilk net ünlüsü ( ikincisi Mahir ) Orkun "Mod" Peşinci'nin yazılarını takip edenler bilir. Kendisi iflah olmaz bir gençlik filmi tutkunudur. Bu durumda ne yapılır ? "American Pie - Amerikan Pastası" adlı filme birlikte koşa koşa gidilir.
Şimdi izninizle bir an için yazar - okuyucu mesafesini bir kenara bırakıp bu film hakkında yorumumu yapma arzusundayım. Söylenecek tek şey var : "Abi gülmekten yerlere yattım ..."
Film herkesin zevkine hitap etmeyen bir mizah anlayışına sahip. Peter Bobby Farrelly kardeşlerin "Dumb & Dumber - Salak İle Avanak" , "Kingpin" ve "There's Something About Mary - Ah Mary Vah Mary" adlı yapıtlarını izleyenler onların sık sık belden aşağı kayan mizah anlayışına alışıktırlar. Onları ya seversiniz ya da sevmezsiniz. Bu kadar basit.
Zamanında büyük bir Jim Carrey düşmanı olarak "Salak İle Avanak" 'ı izlememe konusunda uzun süre direndim. Sonunda Star filmi 28. defa yayınlayınca dayanamadım ve izledim. Ve 29. yayınında da izledim. 30'uncuyu göstersin onu da izleyeceğim. Filmi ve mizah anlayışını sevdim.
Jim Carrey'e karşı olan ön yargımı bıraktıktan sonra sırasıyla "Liar Liar - Yalancı Yalancı" , "Truman Show" ( yönetmen Peter Weir yüzünden izlemememiz zaten olanaksızdı, ne de olsa kendisi en severek izlediğimiz 100 filmin dördüne imzasını atmış biri ) ve "Cable Guy" adlı filmlerini izledim. Bilhassa son ikisi sayesinde inanılmaz olan gerçekleşti...Onu sevmeye başladım...
Neyse...Laf lafı açıyor...
"American Pie" yine bir kardeşler filmi. Paul Chris Weitz bence absurd - iğrenç - belden aşağı komedi tarzına çok şey kazandırabilir. Coen kardeşlerde olduğu gibi biri yönetiyor, diğeri ise yapımcılığı üstleniyor.
Film hakkında konuşmak onun esprilerini ele vermek olur. Mükemmel zamanlamaya sahip bir ilk yarı, ikinci yarının başında bıraz gençlik-aşk filmlerine doğru kayış, yine mükemmel bir final.
Yukarıdaki tarzımıza geri dönersek : "Gül gül öldük abi..."
Şiddetle tavsiye ediyorum.
Sevmediğim bir film ise Shirley Jackson'un romanından uyarlanan "The Haunting - Perili Ev" oldu. Perili ev geleneğine uygun olarak hayaletimiz ancak filmin sonunda arz-ı endam ediyor. Keşke hiç etmeseydi. Film boyunca kullanılan ses efektleri inanın çok daha başarılı.
İlk filmi "Speed-Hız Tuzağı" 'ndan beri Jan De Bont'un başarılı bir yapıt ortaya koyduğunu göremedim maalesef. Sanırım görüntü yönetmeni olarak elde ettiği başarılarınını hasretle arıyordur.
Filmin tek artısı karizma bombası Liam Neeson. Son dönemlerde olduğu gibi yine bütün perdeyi dolduruyor.
Film boyunca şöyle bir ürperdiğim tek sahne evin kahyasının karısını oynayan Marian Seldes'in göründüğü kısımlardı. Soğuk, sakin, ürpertici...Tam benim sevdiğim kadın tipi...Haha...
Sanırım filme korku filmi beklentisi içinde gitmemek daha iyi olur. Ne filmi beklentisiyle gideceğiniz ise benim cevap bulamadığım bir soru.
Yukarıdaki tarzımıza geri dönersek : "Bu ne abi ya..."
Sonuçta geçen hafta gösterime giren üç filmden ikisini izleme olanağı bulduk.
Üçüncüsü olan "Universal Soldier : The Return - Evrenin Askerleri : Geri Dönüş" ise sevenlerini kısa bir süre içerisinde tekrar Van Damme ile buluşturuyor.
İlgilenenlerin dikkatine....Eğer varsa.