Kontrol kimde?
Yazar: Misafir KoltuğuKısa film arenasının uçuk yönetmeni Nacho Vigolando’nun adına takip listenizde pek sık rastlamamış olabilirsiniz fakat 2007 yapımı Timecrimes’a bir kere ayağınızı kaptırdıysanız, Vigolando takip listenizde ebedi bir yer edinebilecek denli geniş bir krediye sahip olacaktır! Zaman yolculuğu meselesini, izleyici katılımını had safhada tutacak bir öyküyle perdeye taşımış olan İspanyol yönetmen, tıpkı Richard Kerry gibi aynı jenerasyona mensup olduğu yönetmenler arasından kendine has sinemasal üslubuyla sıyrılmayı başaran bir isim.
İkinci uzun metraj talimi Extraterestre ile takipçilerini tam anlamıyla tatmin edemeyen Vigolando, üçüncü defa ciddi bir sınava giriştiği sinemasal macerasında, her anlamda “bu bir Nacho Vigolando filmi” dedirtebilecek, konuşkan ve doludizgin bir gerilim örneği sunuyor sinemaseverlere!
Genç yönetmenin bu sefer saplantı haline getirdiği konuysa malumunuz teknoloji. Hani çok ekşi bir tabirle “yalnızlaşan” bireyin etrafını kuşatan siber oyuncakların her birini, hazırladığı gerilim mezesinin malzemesi olarak kullanmaktan çekinmiyor. Dolayısıyla bu siber esaretin içerisinde sıkışıp kalan “bireyin” bile isteye kapana kısılma aşamalarını, kademe kademe gözler önüne seriyor. Vigolando, bir yandan Hitchcockvari bir gerilim rotası çizerken, diğer yandan varoluşçuluk sularına pek fazla dadanmadan, bu günün en klişe paranoya konularından birine, yine bilindik fakat ürkütücü bir biçimde yaklaşıyor!
Peşin peşin söyleyebiliriz ki Vigolando’nun son derece “bilinçli” tercihleri sayesinde, zamanlaması “bir noktaya kadar” muhteşem biçimde oturtulmuş bir aksiyon – gerilim kırması çıkıyor karşımıza. Porno endüstrisinin en tanınmış yüzlerinden biri olan Sasha Grey’in ete kemiğe büründürdüğü Jill Goddard karakterinin, yeni sinema filminin tanıtımı için internet üzerinden bir yarışma düzenlenmektedir. Yapılan yarışmaya katılan, Goddard’ın orta direk hayranlarından biri olan Nick, güzel oyuncuyla akşam yemeği yemeye hak kazanır. Fakat güzel oyuncu bu daveti reddeder. Bu buluşmayı bir çeşit saplantı haline getiren genç adamın yardımınaysa adeta “ben buradayım” diye bağıran İngiliz aksanıyla Chord adında gizemli bir yabancı yetişir. Kısa süre içerisinde, kendisini siber dünyanın üç kağıtçılıklarıyla bezeli akıl almaz bir oyunun içerisinde bulan Nick; Chord adındaki bu gizemli adamın direktiflerini izleyerek bu tekno-kabustan uyanmaya çalışır!
Açık Pencereler işte bu kadar basit bir önermeyle izleyiciyi filme davet ediyor. Hatta bu haliyle, türün en arızalı isimlerinden biri olan yazar Phillip K. Dick’in en sıradan öyküsünün bile birkaç adım gerisinde olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat yönetmen Vigolando, bu son derece basit girizgahı o kadar çok noktadan besliyor ki, bir süre sonra izleyiciler olarak, dikkatinizin ve katılımınızın sınandığı, baş döndüren bir gerilim cenderesinin içerisinde buluyorsunuz kendinizi! Fakat genç yönetmen Timecrimes ile başarılı bir biçimde tutturduğu kimyayı Açık Penceler’de tam manasıyla yakalayamıyor.
Öncüllerine oranla oldukça anlaşılır bir rota üzerinde ilk yarıyı noktalayan film; finale doğru oldukça yavan bir “izleyiciyi şaşırtma taarruzuna” evirilmeye başlıyor. Sürpriz faktöründen bu kadar medet ummasıysa, filmi alabildiğine vasatlaştırıyor. Yine de kurgusal anlamda, inandırıcılıktan uzak olmakla birlikte dikkate değer bir örnek var karşımızda. Bütün olan biteni bilgisayar monitöründen, akıllı telefonlardan ya da güvenlik kameralarından izleme fikri de en az konunun kendisi kadar klişe kokuyor olsa da; filmin adeta baş döndüren kurgusunun, bu teknolojik paslaşmalara çok şey borçlu olduğu da ortada!
Gerilim mevzusuna iyiden iyiye ısınan Sasha Grey’in temiz performansı, Elijah Wood’un dazlak şaşkınlığından mustarip Mark karakterini sürprizsiz bir eforla perdeye taşınması bir tarafa; Kill List ile akıllarda yer edinen Neil Maskell’in izleyiciyi “aksan” içinde bırakan Chord güzellemesi filmin kaymak tabakası maiyetinde kabul edilebilir… B film severleri mest edecek bir girizgahla açılışı yapan Açık Pencereler’in barındırdığı bu türden “an”ları da yabana atma pek mümkün değil.
Sözün özü; Açık Penceler, türün akılda kalabilecek bir örneği olmanın direğinden dönüyor. Vigolando’nun elinde yepyeni bir Timecrimes çıkarabilecek malzemenin fazlası bile var! Sıkıntı, gerilim sinemasının tüm klişeleriyle dirsek temasında bulunan fakat klişelerle de bir türlü barışamayan bir öyküye ev sahipliği yapmış olması belki de! Finale doğru yapılan ani salvolarla izleyicinin kafasını bulandırmak da ne yazık ki bu barışık olamadığı klişelerin üzerini kapamaya yetmiyor!
Fatih Yürür