En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Deniz O.
Takipçi
170 değerlendirmeler
Takip Et!
4,0
17 Mart 2015 tarihinde eklendi
Maps to the Stars filminde sıra dışı yönetmen David Cronenberg bu durumu sahneye müthiş bir şekilde aktarmış. Kendi üslubuna yakışır bir şekilde biraz uç ve aşırı bir son ile filmi bitirmiş.
Filmin kahramanı Havana, çocukluk travmasından dolayı annesini bir türlü affetmemektedir. Onun hayalini görmektedir. Almak istediği bir role kafasını takmıştır. Rolü kaybeder. Rolünü kaptırdığı kişinin ufak oğlu vefat eder ve rolün ona kalma ihtimali doğar. Bu duruma bile sevinecek hale gelmiştir...
Hikayenin diğer kahraman ise ailesi tarafından tamamen dışlanan Agatha’dır. Kardeşi ünlü bir oyuncu olmuş ve aile onsuz refah içerisinde yaşamaktadır. Aile dışlanan bir kişi ailenin başka bir ferdi tarafından temsil edilir; bu kendi yükümlülüklerinin üzerine ek yükümlülük taşımak gibidir. Agatha’nın bu durumunu bilinçaltından kardeşi Evan yaşamaktadır. Bir gün Hollywood’a çıkıp gelen Agatha’yı ailesi yine istemez ve olaylar gelişir.
Filmin oyuncuları ustalıkla seçilmiş. Müthiş filmlere imza atmaya başlayan Julianne Moore çok başarılı. 1989 doğumlu Avustralya’lı Mia Wasikowska son beş senedir oynadığı filmler ve performansı ile keyif veriyor. Yorumun tamamı... Blog'ta
Hollywood, kapitalizm, kültür endüstrisi, tüketim toplumu gibi artık ağza sakız olmuş, herkesin hakkında birkaç eleştirel düşünceye sahip olduğu kavramların popüler sinema, edebiyat vb. platformlarda eleştirisi yahut taşlaması yapılırken, sanatçıların çoğunlukla tosladıkları bir duvar vardır. Bu duvar Hollywood konusunda ikircikli tavrını saklamayan Argo için de geçerlidir, ölümün bir eğlence unsuruna dönüşmesi üzerinden eleştirisini yapan neredeyse militan bir film olan Barton Fink için de. Bunun sebebiyse bir alıntıyla açılanabilecek kadar basittir: Gösteri toplumunda, kurtuluş vaatleri de gösterinin bir parçasına dönüşür, sahteleşir. Tüm dünya aynı gösterinin sahnesidir artık; hepimiz aynı gösterinin oyuncusu ve seyircisi oluruz. Bir nevi “ön kapıdır” aslında bu. Çünkü bir şekilde (örneğin Godard’ın çok önceleri keşfettiği üzere aslen tiyatroya ait yabancılaştırıcı efektler, oyunlar sinemaya adapte edilerek) bu engel aşıldığı takdirde ortaya başka bir sorun daha çıkar: “Bu izlediklerimiz sadece filmlerde olur”. Film o tüketim kültürünün bir parçası olmadığının altını çizmek için kendini o denli klasik anlatıdan soyutlar ki elimizde yalnızca anlamsız olaylar silsilesi kalır ve bu olayların gerçek-dışılığı saykotik aktörlerin, “aç gözlü” yapımcıların, hayaller peşinde melekler şehrine gelen ‘temiz’ insanların filmlere özgü bir abartı olarak anlaşılmasına sebebiyet verir. Başka bir deyişle, başlangıçta verilmek istenen ‘solcu’, gösteri toplumundan kaçmanın yollarını arayan film aslında veriliş biçiminden dolayı verilmek istenen o mesajı bizden saklar, tam da onun zıddına bizi ikna etmeye uğraşır (Scary Movie’de, Scream’de olan budur).
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.