Hollywood'un karanlık yanını öğrenmeye gerçekten de hazır mısınız?
Yazar: Melis ZararsızKanadalı, 71 yaşındaki usta yönetmen David Cronenberg’in bu hafta ülkemizde vizyona giren filmi Yıldız Haritası/Maps to the Stars filmini Cannes’da izleme şansını yakalamıştım. Film Cannes’da Julianne Moore’a en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırmıştı.
Cronenberg’in filmografisine baktığımızda seyirciyi şaşırtan, insanın yabanıl halini, şiddetin gerçekliğini, belki insanı “doğalı” diyebileceğimiz psikolojik durumlarını seyircinin yüzüne alaycı bir şekilde vurmayı sevdiği filmlere imza attığını görürüz. Senaryosunu Bruce Wagner’in yazdığı “Yıldız Haritası” da benzer noktalardan, hatta çok daha satirik biçimde ilerliyor diyebiliriz. Başrollerde yönetmenin Cosmopolis’te de birlikte çalıştığı genç aktör Robert Pattinson’ın yanısıra Julianne Moore, Mia Wasikowska, John Cusack, Sarah Gadon gibi "ünlü" isimler var.
Film alaycı bir tonla açılıyor ve sonuna kadar, şiddeti, acımasızlığı, insan doğasındaki o en çirkin yerleri gösterirken de alaycılığını koruyor. Mekanımız Holywood, ünlülerin dünyasının içindeyiz, ama arka plandayız, o dünyanın süslü püslü ve herşey yolundaymış gibi gözüken dış kabuğunu değil, ceraatli iç kısmını görüyoruz … Bu anlamda ünlü isimlerin, kendileri gibi ünlülerin problemli kısımlarını canlandırmaları da güzel bir cesaret doğrusu.
Hollywood’da ünlü bir isim olmak isteyen ama şu an limuzin şoförlüğü yapan Jerome, (Robert Pattinson), yine Hollywood’a ünlü isimlerle tanışmak için gelmiş, kolları yanık içindeki sorunlu kız Agatha (Mia Wasikowska), orta yaşlı olduğu için şöhretini kaybetmekten deli gibi korkan, üstelik çocukluk travmaları olan Havana (Julianne Moore), çocuk yaşta üne kavuştuğu için kafası karışık Benjie (Evan Bird’ün canlandırdığı karakterin bize Justin Bieber ve son zamanlarda türeyen benzerlerini düşündürtmemesi imkansız mesela), psikolog olduğu halde kendi hayatındaki sorunları çözememiş Staford Weiss (John Cusack)… Herkes hırslı, herkesin gözü içi boş başarılar ve şöhret için kör olmuş vaziyette. Öyle ki kendi “başarısı” uğruna başkasının acı çekmesini, hatta ölmesini bile umursamayacak kadar hastalıklı durumlardan bahsediyoruz. Burada hem çocuk yaşta, hem ergenlikte hem de orta yaşta olan insanları şöhretin ne hale getirebileceğini, şiddetli biçimde, ayrı ayrı inceleyebiliyoruz aslında. Filmde hep kendini bile ciddiye almayan bir tavır var, eleştirel ve sert olduğu kadar adeta esprili de bir film, renkleriyle de Hollywood’un o balon, o gösterişli havasını yansıtıyor, “yalan güzelliğinizle yalan bir gözle bakar, dalgamı geçer, gülüyoruz ağlanacak halimize hissiyatı uyandırırım” demek istiyor adeta yönetmen de senarist te…
Zamanında çok başarılı bir oyuncu olan ölmüş annesinin oynadığı filmin yeniden çevriminde rol kapmak için türlü yollara başvuran Havana, Agatha’yı asistanı olarak işe alıyor. Agatha Jerome ile ilişkiye giriyor, Havana ile Jerome arasında hiç olmayacak durumlar oluyor. Havana’nın psikoloğu Stafford’un da Agatha ile bir bağı var. Ve herşey birbirine belki inanılması güç tesadüfler ile bağlanırken, film söylemek istediğini çok net bir şekilde resmedebilmiş oluyor.
İnsan psikolojisi ve dahi şöhret psikolojisi ile ilgilenen, belki bu konularda araştırma yapan, tez yazan kişiler için örneğin, taşı gediğine koyan ve iyi örnekler sunan bir film olur Maps To The Stars/Yıldız Haritası. İhtişamlı renklerin içindeki çamuru, pisliği, kahkahalar eşliğinde yüzümüze fırlatan bir yapım. Zekice olduğu kadar keyifli bir Hollywood eleştirisi…