Senaryosunu da yazan Ruben Östlund'un yönetmen koltuğunda oturduğu "Force Majeure / Turist", insanın hayatta kalma iç güdüsü ve meta fetişizmi ile evlilik ve ebeveynlik kurumlarının, komedi unsurlar kullanılarak sorgulandığı bir drama olarak çıkıyor karşımıza...
İş adamı Tomas (Johannes Kuhnke), Norveçli karısı Ebba (Lisa Loven Kongsli) ve çocukları Vera (Clara Wettergren) ile Harry (Vincent Wettergren), İsveç'ten gelerek beş günlük kış tatillerini Fransız Alplerindeki lüks bir tesiste geçirmekte olan sevimli bir ailedir...
İlk gün topluca hatıra fotoğrafları çektiren aile, ertesi gün yine kayaktadır...
Bir sonraki gün, hep beraber öğlen yemeğindeyken meydana gelen çığ, her ne kadar bunun kontrollü olarak yapıldığını bilse de panikleyen Tomas'ın, "İPhone'u ile cüzdanını" kaptığı gibi ailesini orada bırakarak kaçmasına neden olurken karısı ve çocuklarının kendisine olan güvenin sarsılmasına da yol açar...
Özellikle de Vera ile Harry son derece olumsuz etkilenmişlerdir...
Öyle ki, ne annelerini ne de babalarını yanlarında istememektedirler...
Akşam yemeğinde bu trajik olayı onların şaşkın bakışları arasında, kaçamak ilişki yaşayan Alberto Tomba (Jorge Lattof) ile Charlotte'a da (Karin Myrenberg) anlatır bir güzel Ebba...
Gerçi Tomas, korkarak kaçtığını kabul etmediği gibi bunu Ebba'nın yüzüne karşı da söyleyebilmektedir...
Artık kocası ve çocukları ile değil de tek başına kayağa çıkmaya başlayan Ebba, evlilik ve eşe sadakat konusunu tek eşliliği anlamsız bulan Charlotte ile tartışmaktadır...
Ki bu konuşma, Ebba'nın aklını daha da karıştıracaktır...
Bu arada tesise, Tomas ve Ebba'yı yakından tanıyan Mats (Kristofer Hivjuve) onun yirmili yaşlarındaki genç sevgilisi Fanny'de (Fanni Metelius) gelmiş olup birlikte Ebba'ların odasında yemek yiyip şarap içmektedirler...
İki çiftin aralarındaki iyice koyulaşan sohbet esnasında, ne yapar ne eder Ebba lafı bir kez daha Tomas'ın korkarak kaçtığı çığ gününe getirerek "çok mutsuz" olduğunu belirtir...
Elbette bu son söylenenler Tomas açısından, hiçbir kalecinin uzanamayacağı üst köşeden ağlara takılan beklenmedik bir "gol" etkisi yaratır...
Henüz dakika 54...
Geride kalan 66 dakikalık bölümün içinde, Tomas'ın beraberlik golünü atıp atamayacağı kadar hayatta kalma iç güdüsünün cinsiyet ayrımına dayanıp dayanmadığına dair bilgileri de öğreneceğiz...
Bitirmeden "spoiler" vermemek adına bu kez kısa tutmak zorunda kaldığımız yorumumuza ilave edeceğimiz son husus, ironik bir biçimde Östlund'un yaşanmakta olan her olağan üstü durumda doğrudan Vivaldi'nin "Dört Mevsim'ine başvuruyor olması...
Keyifli seyirler,