Film, Fransız yazar Irene Nemirovsky'nin aynı isimli romanından uyarlama.
Romanın yayımlanma hikayesi de en kendisi kadar etkileyici. Romanına henüz nokta koyamadan Yahudi olduğu için toplama kampına gönderilen Irène Némirovsky, Auchwitz Toplama Kampı’na gönderilir ve 2. Dünya Savaşı bitmeden burada vefat eder. Kızları, ancak 50 yıl sonra Némirovsky’nin eski eşyalarını karıştırırlarken romanın varlığını keşfederler ve roman 2004 yılında yayımlanır...
Yapımcılar en başından beri üç kez Oscar’a aday gösterilen Michelle Williams ile çalışmak istiyorlarmış. Matthias Schoenaerts'ı ise Bullhead’de gördükten sonra hayran kaldıklarını söylüyorlar.
Michelle Williams bu filmden önce hayatında hiç piyano çalmamış. Bu yüzden kısa bir sahne için de olsa aylarca piyano çalışması gerekmiş.
“Michelle Williams bana göre harika bir aktris. Ben de bu kadar büyük bir baskı altında yaşamanın nasıl bir şey olduğunu seyirciye çok ince bir şekilde aktarabilen birini istiyordum.” diyen yönetmen Dibb, ekliyor: “Ruh dolu ve ince bir tarzı var. Kendini oynadığı karaktere tamamen kaptırıyor.”
Saul Dibb, Kristin Scott Thomas hakkında “Kitabı okuduğum andan itibaren Madam Angellier’i canlandıracak en ideal kişini o olduğunu düşündüm. Dışarıdan çok sert görünen bir karaktere empati konusunda yeni bir yorum katabilecek birisiydi. Böylece başlarda kötü kalpli birisi olduğunu düşündüğünüz birisi için zamanla iyi hisler beslemeye başlıyorsunuz.” diyor.
Céline Joseph rolündeki Margot Robbie, son dönemin yükselen yıldızlarından. Sürekli olarak Dünyanın en seksi kadınları arasında gösterilen aktris, ilk olarak Martin Scorsese’nin yönettiği Para Avcısı ile dikkatleri çekmişti. Robbie, son olarak Fokus adlı filmde Will Smith ile başrolü paylaştı.
Yönetmen Saul Dibb, daha önce Keira Knightley ve Ralph Fiennes’in başrollerini oynadığı Düşes’i yönetmişti. 47 yaşındaki yönetmen romanı okur okumaz filmini çekmek için büyük bir istek duyduğunu söylüyor. “Savaş şimdiye kadar hep erkeklerin gözünden anlatıldı. Ben ise hikayeyi kadınların gözünden anlatmak istedim.” diyen Dibb, bunu iki ayrı bölümden oluşan romanda hikayeleri iç içe geçirerek başarmış. Buna rağmen Dibb, romanın içeriğini çok fazla bozmak istemediğini söylüyor ve ekliyor: “Bir yönetmen olarak yaşanmış bir romanın yazarına karşı zaten sorumluluğunuz olur. Fakat bir de bu yazar toplama kamplarında hayatını kaybeden biriyse sorumluluğunuz daha da artıyor.”
15 milyon Euro bütçeyle, dokuz haftada çekilen film için lokasyon arayışları zorlu olmuş. Mimari dokusu bozulmamış bir köy bulmak isteyen yapımcılar, en sonunda Fransa’nın kuzeydoğusunda küçük bir kasaba olan Marville’de karar kılmışlar. Yapımcı Andrea Cornwell konuyla ilgili olarak “Kasabaya girdiğimiz anda köşeden Almanlar çıkacak zannettik.” diyor...
Film daha geniş bir seyirci kitlesine ulaşabilmek için İngilizce çekilmiş. Fakat İkinci Dünya Savaşı atmosferini yansıtmak adına geri kalan her şey (radyodan gelen sesler, gazeteler, yazılar vs…) Fransızca kullanılmış.
Almanların kasabaya girdiği sahnede 200’ün üzerinde figüran kullanılmış.
Lucile rolünü oynayan Michelle Williams, daha önce “Marilyn ile Bir Hafta”, “Brokeback Dağı” ve “Aşk ve Küller” filmlerindeki rolleriyle üç kez Oscar’a aday gösterildi.
Williams, Miss Julie’de de başrol oynayacaktı fakat çekim tarihlerinin çakışması yüzünden rolden vazgeçmek zorunda kaldı.
Matthias Schoenaerts 2008 yapımı Belçika filmi The Loft’ta başrol oynadıktan sonra filmin geçen sene Amerika’da çekilen yeniden yapımında bu sefer aynı rolü İngilizce canlandırdı.
Schoenaerts bu filmdeki rolü içinse şunları söylüyor: “Bruno asker bir ailede büyümüş. Kardeşleri askermiş. Babası da… Fakat aslında sanatçı ruhlu birisi. Bir besteci. Kalbini ve ruhunu teslim ettiği alan bu. Fakat bir savaş var ve o da görevini yapmak zorunda.”
Filmde Williams’ın annesini canlandıran Kristin Scott Thomas daha önce “İngiliz Hasta” filmindeki rolüyle Oscar’a aday gösterilmişti. Kristin Scott Thomas’ın babası İngiliz Hava Kuvvetleri’nde pilottu ve filmde konu alınan İkinci Dünya Savaşı’nda savaştı.