Güzel bir kadın göğsünden aldığı derin bir yara ile morgda yatmaktadır. Jung adında kambur bir adam göz yaşlarıyla onun yarasını temizler. Tam da o sırada elinde bir demet çiçek buketi olan motorsiklet kasklı bir adam morgdan içeri girer. Yaşlı annesinin yarı açık tabutunun başında üzgün bir halde dikilir. Morga getirilen her naaşın ve geride bıraktıklarının farklı bir hikayesi vardır. Cenaze levazımatçısı Jung, morgda çalışmaktadır ve ağır verem hastası olduğu için ancak ilaçlar ayakta durabilir. Çektiği hastalığa rağmen ölü bedenleri yıkamak ve giydirmek onun için kutsal ve onurlu bir görevdir. Çok küçükken yetimhaneye terk edilen Jung’u, evlat edinen kadın ise onu çatıya kilitleyerek, elbise dükkanında, köle gibi çalıştırmıştır. Kendisini evlat edinen bu aile içinde de zor yıllar geçiren Jung için artık morgda çalışmak ve yaşadığı hayatın yükünü gelip giden ölü bedenlerde görmek bir çeşit dervişlik gibidir : kendisini çölü susuz geçen bir deve gibi hisseder. Yavaş yavaş hazırlandığı bir şeyler vardır…