En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.094 değerlendirmeler
Takip Et!
3,5
24 Ağustos 2024 tarihinde eklendi
Senaryosunu da kaleme almasının yanı sıra ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çeken Erdem Tepegöz'ün yönetmen koltuğunda da oturmakta olduğu "Zerre"; özellikle de geniş tanımlı işsizliğin...
101 yıllık Cumhuriyet tarihinde...
Bugüne kadar hiç görülmemiş bir rekor olarak...
Geniş tanımlı işsizlik oranının...
Hem de resmi TÜİK verilerine göre...
Düpedüz...
% 27.3'e vurduğu...
Yani neredeyse çalışabilir nüfusa kayıtlı üç kişiden birinin işsiz olup...
Gündüz saatlerinde...
Sokaklarında insanların elde...
***
Tarihsel olarak...
Amerika'nın keşfedilerek kuşatıldığı 15. yüzyıldan önce...
7. yüzyılda bilinmesi asla mümkün olmayan sigara ve bir "Yahudi" dini icadı olan tespih...
Aynen "avare kasnak" misali...
Aylak aylak ortalıklarda dolandıkları 2024 yılında izlenildiğinde...
Aklı başındaki herhangi birini hiç de şaşırtmayan, sıra dışı bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz...
Onun da ilk denemesi olmasına rağmen...
Casting direktörü Ufuk Tosun'un, Tepegöz'ün senaryosuna birebir uygun ve yerli TV dizilerinin yapmacıklığından ziyadesiyle uzak "doğal yapısıyla"; muhteşem bir oyuncu kadrosu oluşturduğu, 13 ödüllü bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
İstanbul'da...
Merdiven altındaki bir konfeksiyon atölyesinde çalışmakta...
Ve yokluklarla boğuşarak...
Yaşlı annesi (Rüçhan Çalışkur) ve hastalıklı kızı Gülçin (Dilay Demirok) ile birlikte yaşamakta olan Zeynep Sönmez (Jale Arıkan)...
Tam da dikiş makinesinin başında işini yapmaktayken...
Üstelik hak ettiği yevmiyesi de ödenmeden...
Kovulurcasına bir tarzda kapının önüne konulurken...
***
Eve giderken...
Hemşerileri olması muhtemel...
Remzi'nin (Remzi Pamukçu) garsonluk yaptığı restorana uğrayarak...
Talihi bir türlü yüzüne gülmeyen Zeynep'in başına gelenlerin anlatılmaya devam edildiği filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; taşının ve toprağının altın olduğu zannedilen İstanbul'a kırdan kente göçün ve az gelişmişliğin kaçınılmaz bir tezahürü olarak, yoksulluktan bitap düşerek oradan oraya sürüklenen beden emekçisi bir kadın olmanın nereye kadar sürdürülebileceğinin ele alındığı...
43 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Erdem Tepegöz'ün ilk yönetmenlik tecrübesi olarak değerlendirirsek pekte bir şey beklemememiz gerektiğini anlayabiliyoruz. Film genel anlamda bir çocuk annesi bir kadının yaşamla mücadelesini anlatıyor. Bu zorlu süreçte işten işe girip yaşadığı zorlukları gösteriyor. Bana kalırsa daha profesyonel bir çekim yapılabilirdi. Görsellik anlamında ben bir çaba göremedim şahsen. Sıradan durum hikayesinin anlatıldığı bir filmdi. Belli bir sonucu olmayan durumlar zinciri. Ödülü ne derece hakediyor tartışılır fakat ben ödüllük pek bir şey görmedim. 8-9 yaşlarındaki bir kız çocuğunun çıplak bir şekilde gösterilmesiyle ödüller alındıysa vah Türk sinemasının haline. Beni çok rahatsız etti şahsen bu sahne. İster sanat diyin isterse sinema ama bence hiç bir neden o yaştaki çocuğun o filmde banyo sahnesinde çıplak gösterilmesini gerektirmezdi. Düşününce başka türlü ödül alınamazdı zaten. Ne çekim açısı nede düzgün bir senaryo. Elbette yakalayamadığım bazı detaylar olabilir bu konuda bir şey diyemiyorum. Fakat beklenti içine girmeyin. Zaman kaybı...
İnce elenip sık dokunulan senaryosu ile bilinmeyen hayatlar göz önüne seriliyor. Vasıfsızlığa kadınlık eklenerek hayatta kalmanın zorluğu ilmik ilmik işleniyor. Jale Arıkan baş rolde inanılmaz bir gerçekçilik sergiliyor. Altın Portakal'daki her ödülü hak ediyor. Erdem Tepegöz, bu yolda ilerlerse geleceğin önemli sinemacısı olacağını ispatlıyor.
"Zerre" insanı "sinemada film izleyebilenler" sınıfında olmaktan utandırıyor. Yönetmenin dediği gibi rahatsız ediyor. Filmde verilen bazı ayrıntılar nereye bağlanacak diye bir bekleyiş oluyor ama ana tema ayakları yere basan şekilde sona bağlandığı için bu küçük ayrıntılara takılmıyoruz. Herkes bu ayrıntıları kendince yorumlayabilir ki zaten kaçmaması gereken başka bir öz var. Film'in sömürünün ne derece şiddetli olduğunu bir kadın üzerinden anlatması da çok iyi düşünülmüş. Özellikle tekstil alanında ucuz, esnek ve güvencesiz iş gücü olarak görülen kadınlar 10 tane sempozyumda da anlatılsa bu kadar etkili olmazdı. Hayatlarında hiçbir lüksü olmayan, yaşam mücadelesi veren bu ailenin tek "keyfinin" yemek yerken televizyonu masaya doğru çevirmek olması da çarpıcıydı. Herkesin kendine göre alacağı birşeyler olan bir film. Sözün kısası olmuş bir film. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.