Aşık Veysel'den Avusturya’ya...
Yazar: Banu Bozdemir49. Antalya Altın Portakal’da altı dalda ödül toplayan (en iyi film, en erkek oyuncu ve en iyi senaryo dahil) ve sonra yerli –yabancı yapımcı tartışmalarının ortasında kalan Güzelliğin On Par' Etmez... o konuda aklandıktan sonra bu kez salon bulamamıştı. Hatta yönetmeni Hüseyin Tabak ‘bu film Türkiye’de vizyona giremezse bu ödül on para etmez’ demişti ama sonunda seyirciyle kısıtlı sayıda kopyayla da olsa buluşuyor. Tabii en çok tartışılan şeylerden birisi de 12 yaşındaki Abdülkadir Tuncer’in en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmasıydı. Tamam çok başarılı Tuncer ama o ödüle biraz çocuk sevimliliği de karıştı sanki!
Güzelliğin On Par’ Etmez Aşık Veysel’in dizelerinden aldığı ilhamı taa Avusturya’ya taşıyan bir film. Yeni bir hayat Avusturya’ya siyasi mülteci olarak atanan aile için iyi bir başlangıç olmuyor. Herkes kendi açmazını yaşıyor. Tabii biz daha çok evin sessiz sakin ve duygusal çocuğu Veysel’in peşindeyiz. Babasının ona çocukken dinlettiği Aşık Veysel parçası Güzelliğin On Par’ Etmez film boyunca karşımıza çıkıyor, hem her yere sinen o kesif mutsuzluk duygusuna ayak uyduruyor hem de arada kafasını uzatan duygusal ve kısa mizahi anlara eşlik ediyor.
Veysel’in babası Kürt, annesi ise Türk. Babasına sen teröristsin diyen, göğsüne ay yıldız çizdiren ve evi terk eden abisine karşılık babasını gerilla olarak nitelendiriyor Veysel. Evde esen siyasi gerginlik, yeni bir ülkeye adapte olma problemleri tüm aileyi hatta siteyi sarmış durumda. Anne tüm bu sorunlara karşı durmak yerine geri çekilmiş vaziyette, baba zaten yıllarca dağlarda, sonrasında hapiste kalarak aile üzerindeki gücünü yitirmiş. Film tüm bu kaybolma, batma, çıkma ve yeniden var olmaya çalışma halini gayet iyi kuşanıyor. Filmin siyasi derinlik yaratma amacı yok, olsa da zaten Veysel’in Ana’ya tutulduğu daha çok hayal anlarıyla o hali kırmaya çalışıyor. Tabii bir de Veysel’e Almanca konusunda yardımcı olan Cem adlı komşusunun varlığıyla! Cem filme birçok tat katıyor. Kadınlar hakkındaki genel görüşüyle, aslında sıkıştığı yabancı bir ülkede kurduğu genel geçer ilişkilerle o da yalnızlıktan öteye geçemiyor.
Ana ile hayallere dalan, ona Güzelliğin On Par Etmez şiirinin Almancasını okuyabilmek için bayağı çaba sarf eden Veysel boğazına kadar yükselen yaşam algısına sevinç kısmıyla kapalı ama melankoli kısmıyla bir hayli açık bir çocuk. Başına gelenlerin onda yarattığı ruh haliyle filmi zaman zaman Fidel’in Yüzünden (La Faute à Fidel) filmine benzettim. Tabii oradaki değişim bir nevi burjuva hayatından sosyalist bir hayata geçişin farkı ve tepkisiydi. Burada devam eden bir sürecin Veysel’e etkileri, gerçek hayattan çocukluktan gelen bir şarkıya, aşka, hayallere sığınma hali var! Gerçekliğin yoğun depresif etkisi var. Ama özünde iki filmde de çocukluk hali var...
Tabak iki uzun metrajdan sonra ele aldığı Güzelliğin On Par Etmez ile siyasi olmanın insani tarafına eğiliyor, hatta tüm gerçekliği ile filmin içine yayıyor. Ana’nın çilesi de mülteci olmak, ama çocukların duygularına ve kendi gerçekliklerine yabancı kalmadan bir film çekmiş Tabak. O yüzden tatmin edici yanları bir hayli fazla, sonunu bir nebze umutsuz bağlamış olsa da bir çocuğun dünyasına dalmak bir hayli keyifli olacak! İzlemenizi öneririm!
twitter.com/BanuBozdemir