Geleneklerimiz, öz kültürümüz...
Yazar: Melis ZararsızNokta’yı yazarken de aynı şeyi söylemiştim, Derviş Zaim filmleri, Derviş Zaim’in kendisinden; yönetmenliğinden, kişiliğinden, önemsediği konulardan, hayattaki yolculuğundan uzak bir şekilde değerlendirilemez. "Auteur" yönetmenlerimizden olan Zaim, filmlerini, önemsediği konular hakkında çekip birer mektup gibi bizlere gönderiyor aslında.
Nokta’da, oldukça sembolik, neredeyse sürreal bir dünya kurarak anlatmıştı hikayesini bize. Gölgeler ve Suretler’de ise gerçek, yaşanmış bir konuyu (Kıbrıs meselesi) gene kurmaca bir hikayeyle fakat daha alışık olduğumuz bir sinema diliyle anlatmıştı. Adana Film Festivali’nde izleme fırsatı bulduğum Devir ise beni yine şaşırtmayı başardı.
Devir aslında bir köye kamerasını sokan, adeta bir belgesel. Ama aynı zamanda kurmaca bir hikayeye de sahip. Bu iki türün birbirine geçtiği bir filmden sözediyoruz, dolayısıyla benzerine çok fazla rastlamayacağınızı önceden belirteyim. Yönetmen geleneklerimizle, aynı zamanda da doğa-insan ilişkisiyle ilgili bir film yapmayı düşünürken karşısına şu yaşadığımız yıllarda hala geleneklerini sürdürmekte olan bir köyle ilgili bilgiler çıkar. Burdur’da olan bu köyde hala geleneksel çoban yarışması yapılagelmektedir. Çobanlar koyun sürüleriyle birlikte gölden geçmek için yarışırlar. Bu kapitalist ve modern dünyada hala bu geleneklerini büyük bir saflıkla devam ettiriyor olmaları ve teknolojik yeniliklerden faydalanarak düzenlerini bozmamaları Zaim’i çok etkiler ve hem bize bu gerçeği sinema yoluyla iletmek ister, hem de bu gerçeği olduğu gibi vermek yerine, “ya bu düzenlerini bozacak gelişmeler olsaydı, bir takım sebeplerle köylerinin doğal yapısı bozulmaya yüz tutsaydı” gibi bir sorudan yola çıkarak yazdığı senaryoyu bu gerçekliğe ekler ve bunun bütünü Devir’i oluşturur işte.
Derviş Zaim çok okuyan, çok araştıran, bilgili ve zeki bir insan herşeyden önce. Filmlerine, okuduğu, öğrendiği, ilgilendiği konulardan sanatsal, geleneksel, sembolik ve derin anlamlar katmayı tercih eden bir yönetmen. Nasıl daha önceki filmlerinde hat sanatı, ebru sanatı gibi bize ait geleneksel değerlerimize yer verdiyse, doğa-insan ilişkilerine odaklandığı bu enteresan filmine de Şamanizm ve eski Türk kültürüne ait bazı göndermeler katıyor. Örneğin filmde yeri olan “geyik”in Türk kültüründeki yeri ve anlamına, eski zamanlarda ölen bir hayvanın tüm kemiklerinin gömülmesi gerektiği ve eksik kemik varsa yerine tahta konması gerektiği gibi inanışlarımıza yaptığı göndermeler, filmin adının derin ve birden çok varolan anlamı, bunlar gizli, filmi her izleyenin yakalayamayacağı, ama biraz meraklı bir izleyicinin filmdeki bazı sembolleri araştırarak bile çok farklı yerlere varabileceği konular. Zaim de izleyicisini biraz meraklandırmayı, şaşırtmayı, belki filmden çıktığında birşeyler araştırmaya yöneltmeyi seven bir yönetmen bana sorarsanız, bu anlamda biraz "öğretir" bir yanı da var, ve şüphesiz sinemamıza bu da lazım. Filmde özellikle geyiğin olduğu çok estetik kareler mevcut, hele akılda kalıcı bir son kare var ki, filmi o öğretici belgesel havasından çıkartıp çok daha masalsı ve gizemli bir yere sürüklüyor.
Öz kültürümüzün her geçen gün daha çok yok edildiği, ağaçlarımızın, parklarımızın, kültürel mekanlarımızın tükenip yerine alışveriş merkezlerinin dikildiği bugünlerde, tek bir köye bile bakarak aslında kendimize ait ne çok değerimiz olduğunu göstermesi ve bunları korumanın önemini hatırlatması adına da anlamlı bir döneme denk geldi filmin vizyonu. Kaçırmayın derim.
Not: Yönetmenle Adana Altın Koza Film Festivali'nde Devir’le ilgili yapmış olduğum röportaj için tıklayın.http://www.twitter.com/blossomel