Sanatın hangi kuralları nasıl kırılmalı...
Yazar: Ceylan ÖzçelikAziz Ayşe kanlı canlı biri! Bedeni erkek bedeni… Ruhu son damlasına kadar kadın… Dolapdere’de yaşar, yokluk içinde. Çöp toplar. Çöplerden kazandığı üç beş kuruşu da hayır kurumlarına, vakıflara, ihtiyacı olanlara bağışlar, kendisinin ihtiyacı yokmuş gibi… Şahsına münhasır, hayat dolu!
Yönetmenimiz Elfe Uluç, gazetede onunla ilgili bir haber okur. Böyle bir insanın varlığı, şüphesiz Uluç’a bambaşka şeyler hissettirir ve Aziz Ayşe projesi doğar. Filmde, yönetmenin yerini kurmaca karakter Elif (Feride Çetin) alır, diyebilir miyiz? Bir noktaya kadar diyebiliriz. Amerikalarda okumuş olan, müzisyen sevgilisiyle ‘sahte’ bir ilişki yaşayan ve belgesel çekmek isteyen Elif, filmde hem bir sınıfı temsil eder hem de o sınıfın içinde kendine ayrıksı bir yer edinir. Zira saftır, ürkektir ve iyiniyetlidir. Aziz Ayşe, Elif’in hayatına girer. Elif, kamerasıyla onu belgeler. Birlikte zaman geçirdikçe, Elif, onun kişiliğinden etkilenir. Özgürleşir ve kadınlığını keşfeder.
Filmde, iki kadın ruhunun buluşması var. Yalan ve sahici var. Denize bakan şaşalı katlar ve elektriği, tuvaleti olmayan evler var. İnanmak var. Peşinden gitmek var. Gerektiğinde bırakmak var. Dolapdere var. Ama filmdeki birçok şey yalnızca “var”lar. Evet, oradalar da, bir türlü birbirlerinden beslenip kendi özgün dünyalarını kuramıyorlar. Karakterlerin serüvenlerinde incelik yok. Filmin peşine düştüğü temalar elverişli olmasına karşın özenle birbirine işlenmiş öykücükler yok. En tuhafı filmin bir kimliği yok.
Aziz Ayşe, seyirciye bir laboratuvar filmi olarak sunuluyor. Birçok türden izler taşıyor, evet. Yalnızca bir iki sahnede Aziz Ayşe’nin müdahale edilmemiş gündelik hayatına tanıklık edebiliyoruz. Film, iki ana karakterli öyküsünü ve onların neler yaşayacaklarını yola koyulmadan yazıp çizmiş durumda. Yönetmenin varlığı her an o kadar baskın ki… Bir an bile unutamıyoruz orada olduğunu. Haliyle film ne kurmaca ne belgesel ne de ikisini kesiştiriyor. Deneysel sinema mı? Bir şeyler denediği kesin de anlatımda, çekimde, seste, dilde değil denediği şey.
Yönetmen Uluç’un “Sanat, kuralları kırıp yeni kurallar koymak içindir”, sözüne saygım sonsuzsa da ‘hangi’ kuralların ‘nasıl’ kırıldığı ve sonuçta nereye varıldığı esas önemli olan. Aziz Ayşe’de gerçek üzerinden sosyolojik bir kazı yapılmak istenirken, o gerçek kırılıyor ve içinden çıkan onlarca başka tehlikeli gerçek perdeden dışarı saçılıyor. Aziz Ayşe’yi reality şov kahramanı misali sunan ve gizli kamerayla çekilen kimi sahnelerin, seyirciyi gözetleyen konumuna getirmesi, filmin hizmet etmeye çalıştığı değerlerle örtüşmüyor. Görmezden gelinemeyecek, kocaman bir etik meselesi burnumuzun dibinde duruyor. Uzmanlar "Algısında problem var, filmle gerçeği ayıramaz" demesine karşın, yönetmenin Aziz Ayşe’yi oynatmak için yöntem üretmesi, uzun saatlere gebe bir tartışmanın ve başlı başına ayrı bir yazının konusu. Saygılar efendim.