Neal Purvis, Robert Wade ve Phoebe Waller-Bridge ile birlikte yazan Cary Joji Fukunaga'nın yönetmen koltuğunda oturduğu “No Time to Die”, Ian Fleming tarafından yaratılan James Bond serisinin, "gişe hasılatı garantili" yirmi beşinci filmi olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, tahminen 250 - 301 milyon dolar arasındaki yapım bütçesi sayesinde; "yeşil perde" ve "görsel efekt" teknolojileri ile hızlı araç kullanım ve takip dahil tüm tehlikeli aksiyon sahnelerinde, "dublör oyuncuların" cömertçe kullanıldığı ABD'li MGM ile İngiliz Eon Productions ortaklığında çekilen bu filme biraz daha yakından bakalım...
Bütün ailesinin, babası kiralık katil Bay White tarafından öldürüldüğünü söyleyen (iyi oyuncu olduğuna bir kez daha tanık olduğumuz Rami Malek'in canlandırdığı) eli silahlı Lyutsifer Safin, küçük Madeleine Swann (Coline Defaud) ve annesinin (Mathilde Bourbin) içinde yaşamakta olduğu evi basarak, intikam amacıyla Madeleine'in gözleri önünde annesini öldürür...
Ardından sıra Madeleine geldiğinde, daha atik davranan Madeleine, Safin'i vurur...
Öldürdüğünü zannettiği Safin'i evin dışına sürüklerken Madeleine, çelik yelek kullanmayı ihmal etmeyen Safin birden bire kendine gelir...
Bunun üzerine buz tutmuş gölün üzerinde yeniden Safin'den kaçmaya çalışan Madeleine, buzun aniden kırılması ile kendini suyun içinde ve daha da kötüsü kesif bir buz tabakasının altında bulur...
O an için yapılabilecek tek olumlu şey; Safin'in buzu, silahı ile ateş etmek suretiyle parçalayarak kendisine yalvaran gözler ile bakan Madeleine'i kurtarması olacaktır...
Ki bunu, nedendir bilinmez ama yapar da Safin...
Derken kendimizi:
James Bond (Daniel Craig) ve sevgilisi (yetişkin) Madeleine (Léa Seydoux) ile beraber, Bond'un 1967 yılında Ursula Andress ve 2006 yılındaki filminde de Eva Green'in canlandırdığı Vesper Lynd karakterinin anıt mezarının önünde, vakti zamanında yakalayarak sonsuza kadar içeriye tıktırdığı Ernst Stavro Blofeld'in (Christoph Waltz) adamlarının önce bombalı sonrasında da silahlı saldırısına uğrayacağı Güney İtalya'daki Matera'da buluruz...
Bu olay, Bond ile Bond'un işin içinde parmağının olduğunu düşündüğü Madeleine'in ayrılığı ile nihayetlenir...
Beş yıl sonra...
Aralarında Dr. Hardy (Hugh Dennis), Dr. Symes (Priyanga Burford) ve işbirliği yapmaya ikna edilen Rus bilim insanı Dr. Valdo Obruchev'in de (David Dencik) bulunduğu MI6'nın Londra'daki oldukça gizli tutulan bir biyo güvenlik tesisi, insanın DNA yapısı üzerindeki ayarlamalar ile istenilen aile, kitle veya aynı etnik kimliğe mensup bir kitlenin tamamına yönelik tehdit oluşturacak, kimyasal bir imha silahı olarak kullanılabilecek hali hazırdaki "Herakles" projesini çalıp onu aktif hale getirebilecek olan Obruchev'i de kaçırmak üzere, Blofeld'in kontrolündeki Spectre ajanlarınca basılır...
İnsanlığa karşı gerçekleştirilen bu ciddi suç felaketinden haberdar olan MI6'nın ve Bond'un patronu Gareth "M" Mallory (Ralph Fiennes), asistanı Moneypenny'den (Naomie Harris) emekliye ayrılmış olan Bond ile ajan Felix Leiter (Jeffrey Wright) ve Dışişleri Bakanlığından Logan Ash (Billy Magnussen) arasında yapılacak bir toplantıyı ayarlamasını ister...
Ancak Bond, kendisine teklif edilen Santiago Küba'daki, Obruchev'i İngiltere'ye geri getirme görevine hemen atlamaz; ta ki MI6'nın yeni 007 kodlu ajanı Nomi (Lashana Lynch), kendisini ikna edinceye kadar...
Bond'u Küba'da ajan Paloma (Ana de Armas) karşılar...
Gittikleri yer ise; kendi intikam kurgusunu noktalamak isteyen Blofeld'in talimatı ile Obruchev'in, Herakles'i aktif ederek Bond'u ilelebet ortadan kaldıracağı oldukça şık bir partidir...
Fakat Obruchev'in, çaktırmadan yaptığı bir el çabukluğu mahareti sayesinde işler, Blofeld'in planladığı biçimde yürümez ve ortalık büsbütün karışır...
Zira aralarında, MI6 ekibinden bir köstebeğin de dahil olduğu planlama; bu işi yıllardır, babasından kendisine miras olarak kalan ada da sürdürmeyi takıntı haline getirmiş olan, adını veremeyeceğimiz perde arkasındaki önemli bir şahsiyet tarafından yürütülmektedir...
Dakikalar 65'i gösterdiğinde, görevi esnasında ihanete uğrayarak yakın dostu Felix'i de kaybeden Bond'un düşmanlarını, gerçekten de zor anlar beklemeye başlamıştır...
Geride, aksiyon filmlerinden hoşlanan sinemaseverleri, kolaylıkla sarıp sarmalayacak, duygusal bir finale de sahip olan 98 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Ne diyelim?
Her zamanki gibi, keyifli seyirler,