44. Çocuk’tan Stalin Rusya’sı
Yazar: Ekin LimoncuSadece oyuncu kadrosuna bakarak bile merakla izlemek isteyeceğiniz türden bir film 44. Çocuk. Ancak Tom Rob Smith'in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan bu savaş dramının sürükleyiciliği konusunda benzer bir iştahı paylaşamıyorum.
44. Çocuk 1950'li yıllarda Stalin Rusya'sından bir hikaye ile karşımıza çıkıyor. Berlin'de II. Dünya Savaşının bitiminden sonra kahraman ilan edilen yetim Leo, artık saygın bir askerdir. Aşık olduğu karısı Raisa ile üst düzey bir hayat sürerken, karısının casus olduğundan şüphelenildiğine dair bir dosya ile baş başa bırakılır. Bir taraftan karısının inandırıcılıktan uzak durumu ile ilgili araştırma yaparken, bir taraftan da şehirde arka arkaya öldürülen erkek çocuklarının katili kafasını kurcalamaktadır.
Öldürülen çocuklar için bir şekilde kaza süsü verdirten devlet adamları There is no crime in paradise/Cennette cinayet yoktur diyerek Stalin devletine sadık kalmaya çalışırlar. Komünizmin yoldaşları ülkede herhangi bir cinayet işlendiğine inanmak istemediğinden katilleri örtbas eder. Cinayetler devam ettikçe Leo bu sırrı çözmek ve gerçeği bulmak için birçok şeyden vazgeçmek zorunda kalır. Filmin en ilginç noktası olarak çocuk katili karakterini, Andrei Romanovich Chikatilo adlı ve “Rostov Kasabı” lakaplı gerçek bir seri katilden esinlenerek uyarlandığını eklemeliyim. Ürpertici olduğu aşikar.
Açıkçası filmin ilk yarısı heyecanlı, merak uyandırıcı hatta izlenebilirliği ile hayran verici denebilir. Arkası kesilmeyen cinayetler, casuslar ve merak ettiren sırlar seyirciyi filme bağlarken, bu duygular maalesef filmin ikinci yarısında bir bir sönüyor. Açığa çıkan sırlar seyirciyi heyecanla beklediği "bu’dur!"a ulaştırmıyor. Filmin ikinci yarısında fazlaca uzatılmış sahneler, hikayenin sonunun da sarkmasına neden oluyor.
Oyunculuklarda ise Tom Hardy, başkarakter Leo'yu başarılı bir şekilde ekrana yansıtmış, hatta saç tarayışından tavırlarına kadar hakkında söylenen "Geleceğin Marlon Brando"su tabirine de pek uymuş. Aynı şekilde Gary Oldman, Joel Kinnaman, Vincent Cassel'in oyunculuklarına edecek laf yok. Özellikle oyuncuların Fransız, İngiliz, Avustralyalı oldukları düşünülürse kullandıkları Rus aksanı oldukça başarılıydı. Öte yandan bir dönem filmi olarak sanat yönetimi ve SSCB’nin karanlık yüzünün aktarılmasında görüntü yönetmenliği başarılı bir prodüksiyon ortaya koymuş.
Film; bu kalitesiyle merak uyandırıp, heyecan dozunu arttırdığı ilk yarısından sonra daha sağlam bir sonla final yapabilecekken gereğinden fazla uzatılmış bir düğüme dönüşüyor. İyi oyunculukların görevini sınırlı biçimde yerine getirdiği yapım, bir yandan hikayesi ile etkilerken diğer yandan sorulan soruların yanıtlarını havada bırakan bir klasik savaş dramına dönüşüyor. Filmle ilgili gerçek bu. Sovyet Rusyası’ndan alıntı yapacak olursam; gerçekler acıdır.
twitter.com/ekinlimonj