Biz bunu görmüştük hissiyatı veriyor...
Yazar: Murat ÖzerHayatımıza Blair Cadısı (The Blair Witch Project) ile giren, Paranormal Activity serisiyle de bünyemize iyice nüfuz eden bir anlatım modelinin izinden giden Görünmeyenler, bu sularda artık yeni bir şey yapılamayacağını, ‘kopya' yaftasından kurtulmanın da mümkün olmadığını gösteriyor bizlere, bir kez daha. Kameranın ‘gerçek' hissiyatı yaratacak bir şekilde kullanıldığı, bu seçimin ortaya çıkardığı gerilimle kendini ifade eden bir alt tür bu. Son yıllarda iyice dallanıp budaklanan, her yıl birçok örneğiyle yüz yüze geldiğimiz bu yaklaşım, avantajları kadar dezavantajlarını da beraberinde getiriyor haliyle.
Eleştirmen kimliğiyle tanıdığımız Melikşah Altuntaş, ilk yönetmenlik çabasında bu alt türe teslim ediyor kendini. Ev ile etkili diyebileceğimiz bir ilk film çalışması ortaya koyan Caner-Alper Özyurtlu kardeşlerin şemsiyesi altında projelendirilen Görünmeyenler, başından sonuna kadar bir mekana konuşlanıyor. Yeni satın aldıkları eve taşınan evli ve çocuklu bir çiftin mutluluğunun yerle yeksan oluşunu izliyoruz bu hikâyede. Bu durumun müsebbibi ise evdeki hayaletler oluyor. Bir el kamerası ve eve yerleştirilmiş sabit kameralar eşliğinde takip ettiğimiz bu hikâyede orijinal bir şey bulmak mümkün değil ne yazık ki.
Buradaki meselemizin anlatım modeli olmadığını belirtelim öncelikle. Altuntaş, bu modelin gereklerini harfiyen yerine getiriyor aslında; formüle baştan sona riayet ediyor. Kameraları değerlendirme biçiminden hikâyenin başlangıçla bitiş noktası arasına enjekte ettiği gerilime, aile bireylerinin bu gerilimde üstlendikleri rollerden mekanı filmin duygusuna ortak etmeye kadar sorunsuz bir yapısı var Görünmeyenler'in.
İşçilikteki özeni geri plana atmamızın temel sebebiyse, filmin ‘özgün' bir hikâyeye sahip olamaması. "Paranormal Activity" ile Kötü Ruh (Poltergeist) arasında bir yerlerde dolanan yapım, ‘hayalet' kavramına tutunarak doğru bir şey yapıyor belki, ama öykündüğü filmlerin bir kopyası olmaktan öteye gidemiyor. Elindeki formülü başka bir hikâyenin içine yerleştirmiş olsaydı, filmin bıraktığı "biz bunu görmüştük" izlenimi de olabildiğince törpülenmiş olurdu diye düşünüyoruz.
Bizim bu filme bakışımız, meslekî reflekslerle bütünleşiyor haliyle. Buna benzer yığınla film görmüş olmak, doğal olarak ‘kopya' olduğu yargısını yapıştırıyor beynimize. Bu türden az film izlemiş seyircilerin daha farklı bakacakları, "Görünmeyenler" filminden belli tatlar alacakları, yaratılan gerilimden etkilenecekleri de söylenebilir. Ancak yapacağımız değerlendirmeyi kendimizden bağımsız olarak dile getirmemiz de mümkün değil.
Özyurtlu kardeşlerin sinemamızın korku ve gerilimle kurduğu ilişkiye lezzet katacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Ev ve Görünmeyenler, bu yargı için doğru referanslar gibi görünüyorlar. Melikşah Altuntaş'ın kendine nasıl bir yol çizeceğini, işin mutfağında nereleri hedeflediğiniyse bugünden tahmin etmek zor. Başarılar dilemekten başka bir şey gelmez elimizden...