Seni gidi ‘hergele’ film!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluBu hafta eleştirmenlerin muhtemelen sığ bulup, sağlam burun kıvıracağı ama seyircilerin aksiyona ve argoya doyacağı bir film vizyona merhaba diyor; Hitman’s Bodyguard ya da bizdeki vizyon adıyla Belalı Tanık… Dolayısıyla her yerde uçuşan farklı puanlara fazla takılmadan, seyircinin izleyip, karar vereceği bir film bu.
Karşımızda yönetmeni Patrick Hughes (Cehennem Melekleri 3, 2014), senaristi Tom O'Connor (Ateş Ateşe, 2012) olan, adını dürüstçe koyalım, ısmarlama bir iş var. En başından belirtelim 1992 tarihli, efsaneler arasında girmiş The Bodyguard’a gönderme yapan posteri sizi aldatmasın; zira ben, gelmiş geçmiş ajan/koruma aksiyon filmlerine atıflarla bezeli bir film izleyeceğimi düşünmüştüm. Film, bu anlamda bir misyonu ya da amacı olmayan, yapısını kendi içerisinde kurarak komediye de fazla bulaşmadan daha ziyade aksiyonu pompalayan bir örgüye sahip.
Karşımızda bir adet üst sınıf koruma ajanı (Michael Bryce), pek çok cinayetten hüküm giymiş ama tanık koruma programına alınmış bir adet kiralık katil (Darius Kincaid) ve bu kiralık katilin olası ifadesiyle Lahey’de hüküm giyecek bir diktatör eskisi (Vladislav Dukhovich) mevcut. Interpoliçi birtakım ihanet sızıntıları neticesi Kincaid’i İngiltere’den sağ salim Lahey’e ulaştırma görevi örgütten bağımsız çalışan Bryce’ın üzerine kalıyor. Aksiyon sinemasının olmazsa olmazı olan kısıtlı zaman kıskacında Dukhovich’in belalı adamlarının yanı sıra Bryce karşısına Interpol’ü de alınca İngiltere çayırları, Amsterdam kanalları, Hollanda değirmenleri fonunda maceralar da bir an bile tempo kaybetmeden seyirciye servis ediliyor.
Tamamı Avrupa’da geçtiği için bence daha da keyif veren bu hikayede, kaptan köşkündeki isimler ilk başta çok rengini belli etmese de mürettebat, yani başrolüyle, yardımcısıyla oyuncu kadrosu filmi sırtlayıp, yukarıya taşımayı beceren, deneyimine ve oyunculuk gücüne her daim şapka çıkarttığımız isimler. Yönetmen Hughes de şüphesiz ki Samuel L. Jackson ve Gary Oldman hazinesine sırtını dayayıp, Deadpool ile gönülleri yeniden fetheden ailenin yaramaz çocuğu Ryan Reynolds ‘a Deadpool 2’den önce güvenli bir oyun alanı açmış. Futbol terminolojisiyle ifade edersek, Samuel Jackson tam bir orta saha, görev adamı olarak top yapıyor, ortalıyor, ceza sahasına pas çıkartıyor; Reynolds’a ise, neredeyse sadece mabadıyla, bu ortaları gole çevirmek kalıyor. Gary Oldman ise rakip takımın santraforu olarak geriden gelen akılcı kontrataklarla ikilinin boşluklarını yakaladıkça şut çekiyor, Belarus’un geçmiş ama eskimemiş diktatörü Vladislav Dukhovich rolünde, kötülüğünü konuşturan Oldman’ı insan 120 dakikalık bir aksiyonda daha da derinlikli izlemek istiyor. Darius’un karısı, eli maşalı cadı Sonia rolünde Salma Hayek süresi çok kısıtlı olsa da şüphesiz ki yine seyir zevki veriyor.
Filmin sulu ajan komedisine hiç girmeden yaratılmaya çalışan mizahi yönü ise Bryce ve Kincaid arasında geçen hayata, aşka, kadınlara ve ilişkilere dair diyaloglara yaslanmış. Başta keyif verse de tüm film boyunca temcit pilavı gibi aynı mevzunun Kincaid tarafından ısıtılıp ısıtılıp önümüze konması kabak tadı veriyor açıkçası. Keşke o döngünün bir tık daha dışına çıkabilseydi senaryo.
Bin yıldır alışılageldiği için seyircinin gözüne pek takılmasa da senaryonun eleştirmenleri rahatsız edebilecek bir başka yönü de kötü adamların gene ve gene Rus/Sovyet kökenli olması! Amerikan filmlerinde anladık da İngilizlerin de karşılarına kötü adam olarak Rusları alması ve her Rus kötüsünde bir adet ızbandut gibi Ivan olması gibi klişeler, ırkçılığın dünya çapında yeniden patladığı şu dönemde biraz daha incelikli planlansa, daha yaratıcı olmaz mı? Çok şey mi istiyoruz mürekkep yalamış seyirciler olarak? Bir de Kincaid üzerinden suçlu gördüğüne cezasını kendi ellerinle ver; kötülüğe karşı adaleti kendin sağla gibi ahlaki zemine oturtmaya çalıştığı tehlikeli bir argümanı var ki filmin, artık oralara hiç girmesek çok daha iyi!
Çok dağıttık toparlamak gerekirse, hiç kesmeyen temposu ve aksiyonuyla kendisini en çok oyunculuklarla seyrettirecek, Avrupa fonuyla rahatlatan ve bol kepçe ‘motherfucker’ işiteceğiniz, 2 saatlik bir kafa boşaltma serüveni Belalı Tanık. Samuel Jackson için gidilir…