Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
T24
Yazar: Atilla Dorsay
En önemlisi bence şu: Film aynı zamanda birçok farklı türe birden el atmayı ve her birini kendi içinde başarılı ve ilginç kılmayı becermiş. Karşımızdaki film aynı zamanda bir Mafya hikâyesi, bir seri cinayetler entrikası, bir korku filmi (özellikle ilk bölümde), dev bir puzzle... Bir büyük aile hesaplaşması, romantik bir aşk -finalde aşk ya da görev ikilemine dönüşen... Ve de bir büyük kentin yönetimi üzerine gerçeğe çok yaklaşan gözlemler içeren...
Eleştirinin tamamı için: T24
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Yönetmen Matt Reeves, Batman’in özünden yola çıkan ve karakterin kişisel hikâye anlatımına yakın duran bakış açısı ile Batman efsanesini daha gerçek bir dünyada var etmeyi başarmış. Bu aslında bir keşif ve bununla yeniden bir başlangıç hikâyesi anlatılmaya çalışılıyor. Bu da filmi önceki Batman filmlerinden oldukça farklı bir yere konumlandırıyor.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Bu ‘Batman’ bildiğimiz süper kahraman filmlerinden değil. Daha doğrusu öyküsü, ritmi, dertleri ve tarzı itibariyle eski model bir yapının yansıması. Bu filmi 70’lerde izleseydiniz şaşırmazdınız. Görsel atmosferi kimi klasikleri hatırlatıyor. Sürekli yağan yağmur ve şehrin genel görüntüsü ‘Blade Runner’ (Ridley Scott’ınki tabii) tadında. Ama karanlık gökyüzü ve The Riddler portresi bizi David Fincher’ın iki yapıtına; ‘Zodiac’ ve de ‘Se7en’a götürüyor. Antikahraman adeta ‘yedi ölümcül günah’ın izlerini sürüyor. Batman ve Komiser Gordon ‘Se7en’daki ‘Mills-Somerset’ (Brad Pitt-Morgan Freeman) ikilisini andırıyor. Batman de varoluşunu, ailesinin kendisine bıraktığı mirası sorguluyor. Senaryo, iyi-kötü çatışmasını ‘Wayne hanedanının vârisi’ sıfatı üzerinden “Her şey sınıfsaldır” düzleminde okuyor. Ama çizgi romanın temel doğrusu ‘zengin ve iyi’ (!) üzerine kurulu olduğu için ‘kötü’yü önceki filmlerdeki Joker gibi bir portrede işlemiyor.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Matt Reeves’in ‘The Batman’ini görsel bir deneyim olarak etkileyici buldum. Böylesi bir çabayı küçümseyip geçmek mümkün değil benim için. Ama Tim Burton ve Christopher Nolan’ın Batman’e getirdikleri yorumları daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
T24
En önemlisi bence şu: Film aynı zamanda birçok farklı türe birden el atmayı ve her birini kendi içinde başarılı ve ilginç kılmayı becermiş. Karşımızdaki film aynı zamanda bir Mafya hikâyesi, bir seri cinayetler entrikası, bir korku filmi (özellikle ilk bölümde), dev bir puzzle... Bir büyük aile hesaplaşması, romantik bir aşk -finalde aşk ya da görev ikilemine dönüşen... Ve de bir büyük kentin yönetimi üzerine gerçeğe çok yaklaşan gözlemler içeren...
Birgün
Yönetmen Matt Reeves, Batman’in özünden yola çıkan ve karakterin kişisel hikâye anlatımına yakın duran bakış açısı ile Batman efsanesini daha gerçek bir dünyada var etmeyi başarmış. Bu aslında bir keşif ve bununla yeniden bir başlangıç hikâyesi anlatılmaya çalışılıyor. Bu da filmi önceki Batman filmlerinden oldukça farklı bir yere konumlandırıyor.
Hurriyet
Bu ‘Batman’ bildiğimiz süper kahraman filmlerinden değil. Daha doğrusu öyküsü, ritmi, dertleri ve tarzı itibariyle eski model bir yapının yansıması. Bu filmi 70’lerde izleseydiniz şaşırmazdınız. Görsel atmosferi kimi klasikleri hatırlatıyor. Sürekli yağan yağmur ve şehrin genel görüntüsü ‘Blade Runner’ (Ridley Scott’ınki tabii) tadında. Ama karanlık gökyüzü ve The Riddler portresi bizi David Fincher’ın iki yapıtına; ‘Zodiac’ ve de ‘Se7en’a götürüyor. Antikahraman adeta ‘yedi ölümcül günah’ın izlerini sürüyor. Batman ve Komiser Gordon ‘Se7en’daki ‘Mills-Somerset’ (Brad Pitt-Morgan Freeman) ikilisini andırıyor. Batman de varoluşunu, ailesinin kendisine bıraktığı mirası sorguluyor. Senaryo, iyi-kötü çatışmasını ‘Wayne hanedanının vârisi’ sıfatı üzerinden “Her şey sınıfsaldır” düzleminde okuyor. Ama çizgi romanın temel doğrusu ‘zengin ve iyi’ (!) üzerine kurulu olduğu için ‘kötü’yü önceki filmlerdeki Joker gibi bir portrede işlemiyor.
Habertürk
Matt Reeves’in ‘The Batman’ini görsel bir deneyim olarak etkileyici buldum. Böylesi bir çabayı küçümseyip geçmek mümkün değil benim için. Ama Tim Burton ve Christopher Nolan’ın Batman’e getirdikleri yorumları daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.