Ve bir üçleme daha sona eriyor. Before Sunset'den tam 9 yıl sonra, Jesse ve Celine'i bu sefer birer ebeveyn olarak, 41 yaşında görüyoruz. Ve serinin ilk iki filmindeki aynı ekip bir araya gelmiş olsa da Before Midnight, serinin en farklı filmi. Hem iyi yanda hem de kötü yanda.
Before serisinin ilk iki filmi, oldukça basit bir hikayeyi alıp onu gerçekçi ve sade bir hale getirmişti ve bizi ana karakterler arasındaki aşka inandırmıştı. İlk iki film, bize daha önceden görmediğimiz bir şeyler vermişti. Bu filmse, daha önceden bir sürü defa gördüğümüz klişe aile ortamı ile başlıyor. Elbette, bu filmi özel bir dokunuşu var ama yine de bazı muhabbetleri dinlerken filmden kopmamak elde değil. Özellikle de aile masasında yapılan konuşmalar. Umrunuzda olmuyor ama yine de dinliyorsunuz. Film, o sıralarda benim için sıradışı havasını kaybedip sıradan oluverdi. Şimdi de işin iyi tarafına gelelim: Aslında film de bunun farkında!
Celine ve Jesse'yi daha sıradan bir halde görüyoruz. Çoluk çocuğa karışmış, birbirlerine pek zaman ayıramayan bir çift olarak. Seyircilerin bir kısmı, bu filmin ilk iki film ile taşıdığı o naif havayı taşımayıp, karakterleri daha çekilmez bir hale getirdiğini şikayet etmiş. Bunun tam olarak doğru olduğunu düşünmesem de, bazı yanlarına katılıyorum.
Bu yüzden filmin içine girmem biraz zaman aldı. Ama filmin içine girdiğim zaman, Jesse ve Celine'ın birlikte yaşadıklarını daha da net gördüm. Serinin ilk iki filmi daha çok oyunculara ve manzaralara odaklanmıştı aslında. Bu film ise daha gerçekçi bir senaryo yaratmış ve senaryoya çok daha önem vermiş. Bu yüzden bu filmi serinin ilk iki filmi gibi tekrar ve tekrar izlemek isteyeceğinizden şüpheliyim.
Ama Before Midnight'ın üçlemenin en iyi filmi olması için bazı nedenlerim var. Mesela film oldukça özgün değil, bilindik bir şekilde başlıyor. Daha sonra açılıp o klişe konular ile ilgili bir şeyler yapmaya başlıyor. Mesela filmdeki 25 dakikalık tartışma sahnesi buna bir örnek mesela. Jesse ve Celine'in sıradan birer insan haline gelip eskiden olduğu gibi sıradışı şeyler yapma isteğini anlıyorsunuz. Bu karakterler ile ilgili gerçekten bir şeyler hissediyorsunuz.
Bunu serinin ilk iki filmi için yazmadım çünkü bu filmi izledikten sonra şunu anladım ki; Before üçlemesi aslında bir film değil. Bir deneyim. Hayatla ilgili, aşkla ilgili, birliktelikle ilgili... Kısacası hayatla ilgili aslında. Çiftlerin yaşantısını olabilecek en güzel şekilde anlatmış bu üçleme. Üstelik yapılan konuşmalar da çok sıradan görünse de aslında zaman içerisinde değişen benliklerle ilgili. Filmin yönetmeni Richard Linklater, benzer bir tekniği Boyhood'da kullanmıştı. Filmi 12 yıl boyunca çekerek karakterlerin değişimlerini göstermişti. Before üçlemesi de öyle. Ama bu üçleme, oldukça farklı bir yönden gerçekleştiriyor.
Bu film ile ilgili hatta bu üçleme ile ilgili fazla bir şey yazmadım çünkü bu filmler hakkında pek bir şey bilinmeden izlenip o anı yaşatmayı hak ediyor. Bir filmden de öte, mükemmel bir deneyim yaşayacaksınız bu üçlemeyle. Eksiklikleri olsa da genel anlamda çağımızın en iyi üçlemelerinden biri bence. Kesinlikle tavsiye ederim.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Serinin ilk iki filminin yapamadıklarını yapıp senaryoya ve karakterlere daha fazla yoğunlaşması.
+ Manzaralar.
+ Yeniden Hawke ve Delpy.
+ Finali.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Bazı anların klişe hissettirmesi ve başlarında seyirciyi tam olarak içine çekememesi.
TOPLAM PUAN: 8.6/10