Hesabım
    Geceyarısından Önce
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Geceyarısından Önce

    Öncelerin tadı başkadır!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Aynı yönetmenin aynı oyuncularla el ele verip bir yola daldığı, dokuz yıllık aralarla bir ilişkinin bir roman gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini incelediği, bir psikiyatr gibi bizimle konuştuğu, iniş çıkışlarıyla içimize işlediği bir üçlemenin son ayağına gelmiş gibiyiz Before Midnight / Geceyarısından Önce’yle…

    İlk iki filmi yani Before Sunrise ve Before Sunset'i izleyenler bilir, ortak özellikleri diyaloglarla ilerlemesi, bilhassa gevezelik edip, güzel, zevkli, akıcı hatta felsefik durum analizleri yapmaları. İlki yani Before Sunrise güzel Viyana görüntüleriyle yıllar sürecek bir aşkın ilk izlerini taşıyordu. Trende tanışan biri Amerikalı (yazar) Jesse ve biri Fransız (tipik bir kadın) Celine adlı iki gencin aşklarına neredeyse eş zamanlı olarak tanıklık etmek, 18 yıl sonra ne halde olduklarına bakmak gerçekten de keyifli bir deneyim.

    İlk karşılaşmadaki tren yolculuğu kültürlü kızın romantik bir serseriye karşı hakkıyla verdiği cevaplar ve bir gecelik aşkın izlerini ikinci filmde dokuz yıllık bir aradan sonra bulmanın derin hazzına taşınmıştı. (2004)

    Aşkın konuşmayla, zeki ve akıcı bir sohbetle perçinlenen tadı, sence ile başlayan ve bence ile biten yanıtları herkesin iştahını kabartan bir seyirlik sunmuştu ve sonuç olarak bu iki filmi hayatının filmi ilan edenler hiç az değil! Romantik komedi filmlerinin içimize rahatça yayıldığı bir hal var ama bir yandan da zevkli bir gözlem alanı sunmuştu yönetmen Richard Linklater seyirciye. Filme bu kadar içten bağlanmamızda Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin payı kesinlikle çok büyük. İlk filmdeki çocuksu havayı atan çift daha tecrübeli adımlarla dolaşıyorlar Fransız cafelerini, parklarını!  Sohbetlerinin eşlik ettiği bir masalın içindeyiz adeta. Çünkü bir anda muhabbetin samimiyeti, ışıltısı ve çocuksuluğu onları geri getiriyor, ayrı geçen yılların üzerinden değişik bir doygunlukla geçiyor, o yüzden Before Sunset hem çok sevilen bir filmin devamı, hem de kendinden mesul bağımsız bir film tadı vermişti bana! (Aslında Before Midnight da öyle.) Sürekli konuşan, yürüyen, arada bir duygusal durumlarla kesilen bir film düşünün, çok heyecansız geliyor değil mi, tam da işte o noktada basıyor dumanı yönetmen! Ve ikilinin yolları bir kez daha ayrılıyordu.

    Before Midnight oğlunu uçakla tek başına Kanada'ya yollayan ve en kısa zamanda kendisinin de orada olacağını söyleyen Jesse ile başlıyor, arada dönen anne ve senden nefret ediyor baba lafları ‘eyvah’ dedirtiyor adeta bize, bu bölümde keyifli bir muhabbet yok galiba diyoruz. Oğlunu iç burukluğuyla yollayan Jesse’nin peşinde kapıdan çıkıyoruz ve telefonda konuşan Celine ile karşılaşıyoruz. Arabaya atlıyoruz arkada iki sarışın ikiz kız! İki kere ayrılsalar da üçüncüde seyirciye güzel sürpriz yapmayı tercih eden filmimiz yine uzun muhabbetlerin, kesintisiz planların akıcılığında yürüyüp gidiyor. Dinliyoruz, çift olmanın keyfini, derdini anıların eşliğinde yol almanın aslında ne kadar zevkli olduğunu gözlemliyoruz. Hatta bir ara, plan değişmedi, kaç dakikadır konuşuyor bunlar diye düşünmeden edemedim, oyunculuk gücünü de sorguluyor tabii insan bu durumda. Mükemmel!

    Bu kez Yunanistan’ın kırsalında, antik kalıntılar arasında yol alıyor çiftimiz. Aradan geçen dokuz yılda neler olduğunu anlatmalarını bekliyoruz. Fransa'da yaşayan, evlenmeden çocuk yapma yolunu seçen çiftimiz kadın ve erkek olarak ayrı kapılar açıyorlar zihnimizde. Onlarla beraber hayatımızı sorguladığımız, tavizler, destekler, sevginin gücü, güven ve boyut değiştiren duyguların eşliğinde inişli çıkışlı bir film izlettiriyor yine Linklater bize. Hazzı, muhabbetlerinin arasına dalıp keyif almaktan geçiyor! Sakin gibi görünse de bünyede değişik bir heyecan dalgası yaratıyor, bunu yaşlanan vücutların temposunda değişik bir aşk hikayesi olarak algılayın. İlk iki filmi izlemeden ise üçüncüye asla bulaşmayın!

    twitter.com/BanuBozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top