Hesabım
    Cloverfield Paradoksu
    Ortalama puan
    2,7
    22 Puanlama
    Cloverfield Paradoksu hakkında görüşlerin ?

    5 Kullanıcı yorumları

    5
    1 Eleştiri
    4
    1 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    2 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    1 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.094 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    11 Ağustos 2021 tarihinde eklendi
    Senaryosu Oren Uziel ve Doug Jung tarafından yazılan “The Cloverfield Paradox”, yönetmen koltuğunda oturan Julius Onah’ın ikinci uzun metrajlı sinema filmi…

    Serinin ilk iki filminin de yapımcısı olan J. J. Abrams, iddialara göre; bu kez kesenin ağzını açarak bu işe 45 milyon dolara yakın bir para harcamış (Paramount’a harcatmış)…

    Ancak filmin son halini J. J. Abrams ile birlikte izledikten sonra gişede çakılacağı düşüncesine kapılan Paramount yöneticileri, (medyada yer alan söylentilere göre) filmin dağıtım haklarını 50 milyon dolardan biraz daha fazla bir rakama Netflix’e devretmiş…

    4 Şubat 2018 tarihinde Netflix tarafından yayın akışına dâhil edilerek vizyona sokulan filmin, 5.6/10 (75.014 oy) ve 3/5 (7.992 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 4.5/10 (127 yorum) ve 37/100 (27 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, üç filmlik Cloverfield serisinin en hayal kırıcı olanına işaret ediyor gibi…

    Gelin isterseniz, bu puanların etkisinde kalmadan, serinin bu filmini de; her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle mercek altına alarak bizzat kendimiz incelemeye ve sonrasında da puanlamaya çalışalım…

    Ancak detaylı incelemeye geçmeden bu filmin yumuşak karnının ikinci kaptan Hamilton’ın depreşen annelik duygularının oluşturduğunu söyleyelim ve başlayalım…

    Tabii bir de filmin finalindeki, neredeyse hemen hemen herkese, “O da neydi be?” dedirten yaratık görüntüsünü de notlarımız arasına ekledikten sonra…

    Yeniden ikinci kaptan Hamilton’ın şu depreşen annelik duyguları konusuna dönecek olursak…

    Sırf bu yüzden filmin, son 20 – 25 dakika içinde resmen zıvanadan çıktığını görüyoruz…

    Zira o andan itibaren, sekiz milyar insanın arasından üstün yetenekleri nedeniyle seçilmiş ve yıllarca özel eğitimlerden geçirilmiş altı çok donanımlı bilim insanından biri olan Hamilton, annelik hormonlarının esiri olmuş sıradan bir memelidir artık…

    Muhtemelen senaryonun bu kısmı, filme biraz da duygusal bir hava katarak bu tür hikâyelerden de hoşlanan izleyiciyi gişeye çekmek amacıyla eklendi…

    Fakat doğal olarak bilim kurgunun kendi kimyası ile de pek fazla örtüşmedi…

    Hâlbuki henüz bu tür insani zaafların başlamadığı bölümlerde film, hiç de fena ilerlemiyordu… Ama sen kalk, hem de sekiz milyar insanı kurtarmak iddiasıyla yola çıkmış bir uzay istasyonundaki ikinci kaptan Hamilton’un annelik duygularına yenik düşerek görevi tehlikeye atmasına izin ver… Üstelik daha öncede söylediğimiz gibi, henüz finaldeki son acayip yaratık hamlesi ile herkesi iyice bir şaşırtmamışken…

    Neyse…

    Filmin oyuncu kadrosuna da şöyle kısaca bir göz atacak olursak, içlerinde en tanınmış isim Daniel Brühl olmasına rağmen oyuncuların hemen hepsinin yeterince iyi iş çıkarttıklarını söyleyebiliriz…

    Üstelikte uzunca bir süre kimin kim olduğunu anlayamamamıza rağmen… Ki bizce filmin bir diğer zayıf noktası da buydu… Yani karakterlerin tanıtımındaki eksiklik…

    Elbette ana omurgası, görüntü yönetmeni Dan Mindel, editör Matt Evans, casting direktörü Denise Chamian, prodüksiyon tasarımcısı Doug J. Meerdink, sanat yönetmeni Maya Shimoguchi, dekor sorumlusu Amanda Moss Serino ve kostüm tasarımcısı Colleen Atwood gibi deneyimli isimlerden oluşan filmin teknik ekibi de son derece yeterliydi…

    Ama gel gelelim, özelliklede saydığımız zaaflar nedeniyle ortaya çıkan iş sonuçta pek tatmin edici değildi… O yüzden bu film için puanımız maalesef 2 önerimiz ise, “kendinize izleyecek başka bir şey bulun” şeklinde olacak…

    Yine de izleyeceklere, keyifli seyirler,

    Son bir not:
    Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 12 Aralık 2018 günü saat 03.33’de yazılarak paylaşılmıştır...
    Aamir Khan
    Aamir Khan

    Takipçi 465 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    5 Eylül 2023 tarihinde eklendi
    Bu filmi izledikten sonra gidip serinin ilk iki filmine yaptığım yorumları düzenledim çünkü bu film o iki filmin kalitesini daha da arttırdı. Bana göre en başarısız olan ilk filmdi ikincisi en iyisiydi buda güzeldi üçüde izlenir seri olarak izlenmese bile bişey kaçırmış olmuyorsunuz sadece serinin ilk filmini izlememişseniz ikinci ve üçüncü filmin finalleri aşırı saçma gelir çünkü finalde birbirine bağlanıyorlar. İkinci filmde başroldeki ablamız mücadele için direksiyonu sorunlu bölgeye kırdığında devamınında o ablayla bi mücadele filmi olacağını düşünmüştük ama devamı tam aksine ilk filminde öncesine gitti yani ilk film bu olsaydı tüm taşlar yerine otururdu ama o zamanda olayın heyecanı ve gizemi kalmazdı devam filmi gelecek gibi bitirildi muhtemelende gelir eğer devamı gelirse kaçırmam normalde devam filmleri hep bozar ama bu sefer güzelleştirmiş izlenir
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    11 Mart 2018 tarihinde eklendi
    İlk filmi 10 yıl önce çıkan Cloverfield serisinin 3. filmi The Cloverfield Paradox'un çıkacağından kimsenin haberi yoktu. Filmin dağıtımcılığını üstlenen Netflix, filmin gösterilmesinden sadece 4 saat önce ilk fragmanı yayınladı ve böylece herkesi büyük bir beklentiye soktu. Çünkü böyle cesurca hazırlanan bir pazarlamanın sonucunda filmin iyi olması gerekir, değil mi? Ama durum The Cloverfield Paradox olunca, işler epey farklı. Öncelikle işin özünde, bu film bir Netflix filmi. Tıpkı geçtiğimiz aylarda vizyona giren The Outsider, Mute ve Bright gibi, The Cloverfield Paradox da 2 saat boyunca sıkılmadan izleyip bittiğinde hemen unutacağınız filmlerden öteye gidemiyor. Cloverfield serisinin büyük bir hayranı olarak bu film beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.

    Bu arada filmin konusu şöyle: "Film, yakın gelecekte Dünya'da yaşanan enerji krizinden dolayı uzaya yollanan bir keşif ekibine odaklanıyor. Bu ekip, Dünya'daki enerji sorununu çözebilmek için Shepard parçacığı üzerinde deneyler yapmaktadır. Fakat bu yapılan deneylerin birisinde bir sorun çıktığında, ekip kendilerini başka bir boyutun içinde bulur ve buradan çıkmanın yollarını arar."

    The Cloverfield Paradox'u izlerken filmin aceleye getirildiğini fark etmek elde değil. Bu filmin vizyon tarihi yaklaşık 4 defa ertelenmişti ve en sonunda "God Particle" adıyla 20 Nisan'da vizyona girmesi gerekiyordu. Ve bir türlü anlam veremediğim garip nedenlerden dolayı, Netflix bu ortalama filme 50 milyon dolar vererek satın almaya karar vermiş. Aslında iyi de yapmış çünkü bu filmin sinemalarda gösterilmesi çok anlamsız olurdu.

    The Cloverfield Paradox, yaklaşık 40 milyon dolarlık dev bir bütçeye, J.J. Abrams gibi dev bir yapımcıya ve Cloverfield gibi ünlü bir film serisinin içinde bulunmasına rağmen, gecenin 1'inde televizyonda kanalları yoklarken denk geleceğiniz sıradan bilim kurgu filmlerinden birisi olmaktan öteye gidemiyor. Ve bunun için tam olarak yönetmenin görüşünü suçlamasam da, daha çok senaryoyu suçluyorum.

    Bu filmin senaristleri Doug Jung daha önceden Star Trek Beyond'u, Oren Urizel de 22 Jump Street gibi birbirinden başarılı filmleri yazmış olan isimlerden oluşuyor. Fakat bu filmde senaryoya yazdıkları tek şey, yapımcıların onlardan istedikleri şeylere sıra sıra kutucuklar haline tik atmaktan ibaret gibiydi. Senaryo; seyircinin kolayca bağdaşabileceği kolay bir konu, hiç kimsenin ön plana çıkmadığı halde başrolü oynamaya çalışan bir oyuncu kadrosu ve son 10 saniyesinde de her şeyi bir şekilde Cloverfield'a bağlamaktan ibaretti adeta, ortada yaratıcılıktan hiçbir eser yoktu.

    Fakat burada en çok bu filmin Cloverfield'la olan bağlantısından bahsetmek istiyorum. Öncelikle ilk Cloverfield filmi, kusursuz olmamasına rağmen bir sürü farklı yönetmenin gelecek filmlerde keşfedebileceği ufak göndermelerle doluydu. 10 Cloverfield Lane ise apayrı bir öyküydü; ilk 80 dakikası tek bir mekanda geçen kaliteli bir Hitchcock gerilimi iken, son 20 dakikası ise sadece Cloverfield'a yapılan dev bir göndermeden ibaretti. 10 Cloverfield Lane, bu geçiş arasında epey zorlanmış olsa da, filmin bu iki bölümü ayrı ayrı incelendiğinde sonuç bir hayli etkileyiciydi. Bu yüzden 10 Cloverfield Lane, serinin açık ara en çok sevdiğim filmiydi. Şimdi The Cloverfield Paradox'a bakacak olursak, filmde 1 dakikalığına görünen haber görüntüleri, sürekli dünyada kalmış olan, gereksiz bir karakterin bakış açısından gördüklerimiz ve son 10 saniyesi dışında, filmin adında "Cloverfield" geçmesine rağmen bu filmin Cloverfield'la hiçbir alakası yoktu. Sanki J.J. Abrams, God Particle adındaki bir filmin vizyona gireceğini öğrendikten sonra filmle alakası olmayan bu ufak bölümleri bir şekilde eklemeye çalışmış gibiydi. Aklıma gelen tek mantıklı açıklama bu.

    Tamam, Cloverfield'a gönderme yapan bölümleri filmden çıkaralım. The Cloverfield Paradox, başlı başına bir film olarak nasıldı? Pek de iyi sayılmazdı. Film boyunca yaşanan her şeye yabancı kalıyorsunuz ve hiçbir zaman ortada bir tehlikenin olduğunu veya kimsenin keşfetmediği şeyleri izlerken içinizde bir merak duygusu uyanmıyor. Filmde ne tek bir karakter, ne de bir durum ilgi çekiciydi. Hiç olmazsa 10 Cloverfield Lane bu konuda çok başarılıydı; ilk 80 dakikasını bütün Cloverfield göndermelerinden uzak tutup seyirciye ilgi çekici karakterler ile şaşırtmalarla dolu, klostrofobik bir gerilim sunmayı başarıyordu. The Cloverfield Paradox'da bundan hiçbir eser yoktu.

    Bu film benim için büyük bir hayal kırıklığıydı. The Cloverfield Paradox, kötü bir film olmamasına rağmen tek kelimeyle sıradan ve konusu ile karakterleri hakkında ne yapacağını bir türlü bilemeyen bir film. Filmde benim için ön plana çıkan bir oyuncu veya akılda kalıcı olan tek bir sahne bile yoktu. Filmin çekilme tarzı ve senaryosu, "sıradan" kelimesinin sözlükteki tam karşılığıydı. Ortaya çıkan sonuç ise tam olarak kötü değil, sadece kocaman bir vakit kaybından ibaret. Sadece üzerinde hiç düşünmeden izleyeceğiniz sıradan bir uzay macerası izlemek isteyenlere tavsiye edebilirim. Cloverfield hayranları bu filmi es geçse de olur.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Sıkıcı olmaması.

    + Oyunculuklar fena değildi.

    + Üzerinde hiç düşünmeden izlenebilir olması.

    FİLMİN KÖTÜ YANLARI:

    - Senaryonun çorbaya dönmüş olması.

    - Sıradan bir işleniş, heyecan veya merak içermeyen bir tempo.

    - Cloverfield'a yapılan gereksiz göndermeler.

    TOPLAM PUAN: 5/10
    Ahmet Büke
    Ahmet Büke

    Takipçi 935 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    22 Aralık 2021 tarihinde eklendi
    anlaşılmaz deyimler ifadeler.. Uzayda bir şeyler oluyor ama ne ne belirsiz.. Kurgu çok kötü.. Anlatım rezalet.. Mevzu ne belirsiz…konunun istediğin yere çekildiği filmlerden… ne neden oluyor belirsiz.. Kısacası benlik değil olmamış bu film… kötü bir netfiz filmi
    Halis Karaalp
    Halis Karaalp

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    13 Şubat 2022 tarihinde eklendi
    Film adı üstüne bilim kurgu temalı ve kuantum mekaniğini ve gerçeklik üzerine yazılmış . Anlaması zor ama izlemesi eğlenceli.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top