İlk filmi 10 yıl önce çıkan Cloverfield serisinin 3. filmi The Cloverfield Paradox'un çıkacağından kimsenin haberi yoktu. Filmin dağıtımcılığını üstlenen Netflix, filmin gösterilmesinden sadece 4 saat önce ilk fragmanı yayınladı ve böylece herkesi büyük bir beklentiye soktu. Çünkü böyle cesurca hazırlanan bir pazarlamanın sonucunda filmin iyi olması gerekir, değil mi? Ama durum The Cloverfield Paradox olunca, işler epey farklı. Öncelikle işin özünde, bu film bir Netflix filmi. Tıpkı geçtiğimiz aylarda vizyona giren The Outsider, Mute ve Bright gibi, The Cloverfield Paradox da 2 saat boyunca sıkılmadan izleyip bittiğinde hemen unutacağınız filmlerden öteye gidemiyor. Cloverfield serisinin büyük bir hayranı olarak bu film beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Bu arada filmin konusu şöyle: "Film, yakın gelecekte Dünya'da yaşanan enerji krizinden dolayı uzaya yollanan bir keşif ekibine odaklanıyor. Bu ekip, Dünya'daki enerji sorununu çözebilmek için Shepard parçacığı üzerinde deneyler yapmaktadır. Fakat bu yapılan deneylerin birisinde bir sorun çıktığında, ekip kendilerini başka bir boyutun içinde bulur ve buradan çıkmanın yollarını arar."
The Cloverfield Paradox'u izlerken filmin aceleye getirildiğini fark etmek elde değil. Bu filmin vizyon tarihi yaklaşık 4 defa ertelenmişti ve en sonunda "God Particle" adıyla 20 Nisan'da vizyona girmesi gerekiyordu. Ve bir türlü anlam veremediğim garip nedenlerden dolayı, Netflix bu ortalama filme 50 milyon dolar vererek satın almaya karar vermiş. Aslında iyi de yapmış çünkü bu filmin sinemalarda gösterilmesi çok anlamsız olurdu.
The Cloverfield Paradox, yaklaşık 40 milyon dolarlık dev bir bütçeye, J.J. Abrams gibi dev bir yapımcıya ve Cloverfield gibi ünlü bir film serisinin içinde bulunmasına rağmen, gecenin 1'inde televizyonda kanalları yoklarken denk geleceğiniz sıradan bilim kurgu filmlerinden birisi olmaktan öteye gidemiyor. Ve bunun için tam olarak yönetmenin görüşünü suçlamasam da, daha çok senaryoyu suçluyorum.
Bu filmin senaristleri Doug Jung daha önceden Star Trek Beyond'u, Oren Urizel de 22 Jump Street gibi birbirinden başarılı filmleri yazmış olan isimlerden oluşuyor. Fakat bu filmde senaryoya yazdıkları tek şey, yapımcıların onlardan istedikleri şeylere sıra sıra kutucuklar haline tik atmaktan ibaret gibiydi. Senaryo; seyircinin kolayca bağdaşabileceği kolay bir konu, hiç kimsenin ön plana çıkmadığı halde başrolü oynamaya çalışan bir oyuncu kadrosu ve son 10 saniyesinde de her şeyi bir şekilde Cloverfield'a bağlamaktan ibaretti adeta, ortada yaratıcılıktan hiçbir eser yoktu.
Fakat burada en çok bu filmin Cloverfield'la olan bağlantısından bahsetmek istiyorum. Öncelikle ilk Cloverfield filmi, kusursuz olmamasına rağmen bir sürü farklı yönetmenin gelecek filmlerde keşfedebileceği ufak göndermelerle doluydu. 10 Cloverfield Lane ise apayrı bir öyküydü; ilk 80 dakikası tek bir mekanda geçen kaliteli bir Hitchcock gerilimi iken, son 20 dakikası ise sadece Cloverfield'a yapılan dev bir göndermeden ibaretti. 10 Cloverfield Lane, bu geçiş arasında epey zorlanmış olsa da, filmin bu iki bölümü ayrı ayrı incelendiğinde sonuç bir hayli etkileyiciydi. Bu yüzden 10 Cloverfield Lane, serinin açık ara en çok sevdiğim filmiydi. Şimdi The Cloverfield Paradox'a bakacak olursak, filmde 1 dakikalığına görünen haber görüntüleri, sürekli dünyada kalmış olan, gereksiz bir karakterin bakış açısından gördüklerimiz ve son 10 saniyesi dışında, filmin adında "Cloverfield" geçmesine rağmen bu filmin Cloverfield'la hiçbir alakası yoktu. Sanki J.J. Abrams, God Particle adındaki bir filmin vizyona gireceğini öğrendikten sonra filmle alakası olmayan bu ufak bölümleri bir şekilde eklemeye çalışmış gibiydi. Aklıma gelen tek mantıklı açıklama bu.
Tamam, Cloverfield'a gönderme yapan bölümleri filmden çıkaralım. The Cloverfield Paradox, başlı başına bir film olarak nasıldı? Pek de iyi sayılmazdı. Film boyunca yaşanan her şeye yabancı kalıyorsunuz ve hiçbir zaman ortada bir tehlikenin olduğunu veya kimsenin keşfetmediği şeyleri izlerken içinizde bir merak duygusu uyanmıyor. Filmde ne tek bir karakter, ne de bir durum ilgi çekiciydi. Hiç olmazsa 10 Cloverfield Lane bu konuda çok başarılıydı; ilk 80 dakikasını bütün Cloverfield göndermelerinden uzak tutup seyirciye ilgi çekici karakterler ile şaşırtmalarla dolu, klostrofobik bir gerilim sunmayı başarıyordu. The Cloverfield Paradox'da bundan hiçbir eser yoktu.
Bu film benim için büyük bir hayal kırıklığıydı. The Cloverfield Paradox, kötü bir film olmamasına rağmen tek kelimeyle sıradan ve konusu ile karakterleri hakkında ne yapacağını bir türlü bilemeyen bir film. Filmde benim için ön plana çıkan bir oyuncu veya akılda kalıcı olan tek bir sahne bile yoktu. Filmin çekilme tarzı ve senaryosu, "sıradan" kelimesinin sözlükteki tam karşılığıydı. Ortaya çıkan sonuç ise tam olarak kötü değil, sadece kocaman bir vakit kaybından ibaret. Sadece üzerinde hiç düşünmeden izleyeceğiniz sıradan bir uzay macerası izlemek isteyenlere tavsiye edebilirim. Cloverfield hayranları bu filmi es geçse de olur.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Sıkıcı olmaması.
+ Oyunculuklar fena değildi.
+ Üzerinde hiç düşünmeden izlenebilir olması.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Senaryonun çorbaya dönmüş olması.
- Sıradan bir işleniş, heyecan veya merak içermeyen bir tempo.
- Cloverfield'a yapılan gereksiz göndermeler.
TOPLAM PUAN: 5/10